Hazine Avcısı'nın Maceraları

Hazine Avcısı'nın Maceraları
Tam bir animasyon hastasıyım ve her fırsatta yeni vizyona girenleri izlemeye çalışıyorum. Hazine Avcısı’nın Maceraları filmi de son zamanlarda iyi bir çıkış yakalayan İspanyol sinemasının bir ürünü. Genel de Avrupa sineması animasyon konusunda her ne kadar iyi bir çıkış yakalasa da kalite açısından hala Hollywood’un çok gerisindeler.
 Filmde bir adamın çocukluğundan beri hayalini kurduğunu hazine avcılığı mesleğini sonunda bir şekilde elde etmesi anlatılıyor diyebiliriz. İnşaat işinde çalışan ve toprağın altından çıkan herşeye hazine gözü ile bakan fakat her seferinde hayal kırıklığına uğrayan bu adamın fırsat kapısına gelir ve kaza eseri kendini Peru’da bulur. Burada da yanlış anlaşılmalar sonrası kendini kayıp bir hazinenin peşinde bulur.
Tabi hayal dünyası ile gerçek dünya arasında çok fark vardır ve işler hayallerde olduğu gibi gitmez. Fakat hayalini kurduğu işi yapmanın zevki ona yeter ve bunu başarmak için herşeyi yapar.

Filmin konusu gayet basit. Animasyon filmleri genel de komik olur fakat bu filmde öyle pek güldüğünüz sahne olmuyor. Her animasyon filminde olduğu gibi bundada ilgiyi üzerine çekmesi için sevimli bir köpek ile kuş kullanılmış. Onların sahneleri dışında sizi güldüren birşey olmuyor. Ayrıca o yardımcıyı görünce insanın aklına Türkiye’deki seyyar satıcılar gelmiyor değil.

Jack Reacher

Jack Reacher
Tom Cruise’un hayatının hatasını Steven Spielberg ile ayrı düşmesi ile yaptı ve o günden beri O’nu doğru düzgün bir filmde görmek mümkün olmuyor. Mükemmel bir oyuncu olduğuna kuşku yok fakat Steven Spielberg ile ve sonrası olarak baktığımızda O’nu mükemmel yapan Steven Spielberg’miş gibi görünüyor.

Jack Reacher filminde yine Christopher McQuarrie ile çalışıyor. Daha önce birlikte Volkeri gibi berbat bir filme imza atmışlardı ve Jack Reacher o filmden biraz daha iyi olsa da mutlaka izleyin denilecek tarzda bir film değil. İşin daha kötüsü herkesin büyük beğenisini kazana Görevimiz Tehlike serisinin beşinci filmini de birlikte yapacak olmaları. Dahası Tom Cruise’u herkese tanıtan film olan Top Gun filminin ikincisi de bu ikiliye emanet.

Jack Reacher aslında Lee Child’in çok satan kitabının ismi. Kitaptan beyazperdeye aktarıldı fakat kitaptaki duyguları filmde bulamıyorsunuz.

Bir gün 5 kişi keskin nişancı tarafından rastgele öldürülür ve polis yapanı birkaç saat içinde yakalar. İtiraf etmesi istendiğinde ise Jack Reacher ismini verir. Jack Reacher askeri polistir ve görevinde mükemmeldir fakat nedensiz yere işi bırakmış ve ortadan kaybolmuştur. Nasıl bulacaklarını düşünürken çıka gelir. Gelmesinin nedeni ise şüpheli yıllar önce askerde iken de nedensiz yere birkaç kişiyi öldürmüş ve Jack Reacher tarafından yakalanmıştır fakat sonra affedilmiş ve Jack Reacher o zaman bir daha böyle bir şey olursa yakasına yapışacağına dair söz vermiştir. Yani adamımız şüpheliyi hapse boylamak için çıka gelmiştir fakat olayı araştırdıkça onun masum olduğunu ve işlerin çok karmaşık olduğunu anlar.

Filmin konusu aslında gayet güzel fakat yazar filmin sonunu getirememiş. Olaylar gelişirken çok daha şaşırtıcı bir son bekliyorsunuz fakat deyim yerinde ise sonda işler sokak kavgasına dönüşüyor. Bu kadar işi yapan bir mafya bu kadar basit bir savunma yapıyor.

Dedektiflik filmlerini sevenler için iyi bir seçim diyebilirim fakat bunun dışında merakla izlemenizi sağlayan fakat sonda hayal kırıklığı yaratan bir film olduğunu söyleyebilirim. Tom Cruise’un son zamanlardaki en iyi filmi olduğu ise kuşkusuz. Tom Cruise'u artık Gece ve Gündüz gibi romantik komedi tarzı yada Uzak Ufuklar gibi romantic aşk filmleri ile görmek istiyoruz.

The Man with the Iron Fists

The Man with the Iron Fists
RZA iyi bir müzik sanatçısı olabilir ama senaryo yazmaktan ve film yönetmekten uzak dursun gerçekten. Bu kadar berbat bir film en son ne zaman izledim hatırlamıyorum. Filmin adını hatırlamıyorum fakat bir filmde senarist bir adam vardı ve sürekli kavgalı şeyler yazardı. Film yapımcısı da neden kavga ediyorlar diye sorduğunda cevap veremiyordu. Bu filmde öyle bir şey olmuş. RZA’nın gerçekten çok saçma bir hayal gücü varmış. Biraz da oturaklı olsaymış iyiymiş.

Filmin konusu Çin’de geçiyor. Kralın altınlarını ele geçirmek için Gümüş Aslan Altın Aslanı öldürür. Babasının intikamını almak isteyen bir adam da Gümüş Aslanı öldürmek için kasabaya gelir. Kral’ın casusu da ne olur ne olmaz diye kasabaya gelir. Hepsi kasabanın genel evinde toplanır.  Diğer tarafta herkese silah yapan bir adam vardır ve ihaneti öğrenilince elleri kesilir. O da kendine demirden eller yapar. Her ne hikmetse eller onu sanki ölümsüz yapar ama vücut hala insan vücudu fakat kimse bunu akıl edemez.

Filmin sonunda ise klasik olarak herkesin rakibi bellidir. Bu bile filmin ne kadar amatör bir şekilde yazıldığını gösteriyor.

En garibime giden ise böyle bir oyuncu kadrosunun bu filmde oynamayı nasıl kabul ettikleri. Russell Crowe, Lucy Liu, Rick Yune. Üçüde sinema dünyasında oldukça tanınan isimler. Özellikle Russell Crowe gibi bir ismi nasıl oynatmış akıl almıyor.

Saçma sapan bir film izlemek istiyorsanız tam size göre bir film. Berbat bir gişe hasılatı yaptı ve herkesten olumsuz not aldı. Siz de izleyip olumsuz bir şeyler yazmak istiyorsanız izlemenizi tavsiye ederim.

Here Comes the Boom

Here Comes the Boom
Kevin James son zamanlarda komedi deyince akla gelen ilk isimlerden biri oldu. Yer aldığı filmler gerçekten eğlenceli ve kaliteli yapımlardı. Bu yüzden isminin geçtiği bir film olduğunda filmin içeriğine bakmadan film severleri sinemalara çekebilen biri.

Son filmi de tam onun tarzında bir film. Şişmanlığını kullanarak ve kendisi ile dalga geçerek izleyenleri güldürmeye devam ediyor. Her ne kadar filmin konusu biraz fazla basit kalsa da yine de eğlenceli birkaç saat geçiriyorsunuz.

Voss işini sevmeyen ve savsaklayan bir öğretmendir. Okul bütçede kesintiye gidip müzik derslerini kaldırmayı planlayınca Voss en yakın arkadaşının işini koruması için planlar yapmaya başlar. En mantıklı plan da para için yenilmektir. Evet, Voss sokak dövüşlerine katılır ve her yenildiğinde para kazanır. Bir gün şans eseri kazanır ve kazanabileceğinin de farkına varır. Fakat tam bu sırada Amerikan mucizesi olur ve şampiyonun rakibi çekilince onun yerine dövüşecek biri gerekir ve Voss’un hikayesi izleyenleri çekmek için mükemmeldir. Voss’un yapması gereken basittir. Çıkıp yenilmek fakat son dakikada işler biraz değişir.

Film sonu dışında yeterince güzel. Sonunun kötü olması ise biraz Rocky filmine benzetmeleri olmuş. Birden gaza gelip rakibini yenmesi yerine daha komik ve gerçekçi bir şey yapılabilirmiş.

Yedi Psikopat

Seven Psychopaths
Filmin oyuncu kadrosunu görünce filmi izlemek istiyorsunuz fakat tam bir hayal kırıklığından başka bir şey değil. Böyle bir filmde Colin Farrel, Christopher Walken ve Woody Harrelson’u nasıl bir araya getirmişler şaşırıyor insan.

Film, filmde anlatılan hikayenin nasıl yazıldığını anlatıyor. Böylece sanki bunlar yaşanmış ve bu yaşananlardan yola çıkarak bu filmin senaryosu yazılmış gibi bir izlenim oluşuyor.

Bir sinema yazarı yeni bir film yazmaya karar ve bunun içinde Yedi Psikopat ismini bulur. Şimdi kafasında yedi tane psikopat canlandırmaya çalışır ve yakın arkadaşları da ona yardım eder. Bu arkadaşların işi ise köpekleri çalıp başına ödül konulduğunda onları bulmuş gibi davranarak sahibine vermeleri ve ödülü kazanmalarıdır. Fakat bir gün bir mafya babasının köpeğini çalarlar ve işler karışır. Mafya babası tam bir psikopattır ve köpeğini bulmak için iyice acımasız olur. Fakat mafya babasının bilmediği gerçek ise köpeği çalanlarında tam birer psikopat olmasıdır. Sonunda yeni psikopat bulunur fakat şimdi filmin sonunu yazmak kalmıştır ve bunun içinde olayların bire bir yaşanması gerekir.

Film normalde komedi filmi fakat sizi güldüren bir şey olmuyor. Film boyunca sizi şaşırtan bir şeyler de olmuyor. Aslında yedinci psikopatı görünce biraz şaşırıyorsunuz fakat ondan sonrası da gelmiyor. Filmin sonu ise çok basit olmuş.