Animasyon filmleri genelde hep güzel olurlar fakat son zamanlardaki Hollywood yapımı filmlerin kalitesi oldukça düşmeye başladı. Aslında güzel yapmaları için elleri mecbur diyebiliriz. Çünkü bir animasyon filmin maliyeti gerçekten çok yüksek ve bunu telafi etmenin tek yolu izleyicinin beğenisini kazanabilmek. Böyle olunca da genelde kaliteye çok önem verilir. Fakat sanırım pek işleyecek konuları kalmadığı için karakterleri değiştirio aynı mesajları vermeye devam ediyorlar.
Turbo filminde de ne olursan ol hayallerinden vazgeçme mesajı var. Bunun için de bir sümüklü böcek kullanmışlar. En büyük hayali de dünyanın en hızlı yarışı olan Indy 500’ü kazanmak. Sanırım bundan daha uçuk bir hayal de olamazdı. Dünyanın en yavaş hayvanı en hızlı araba yarışını kazanmak istiyor.
Bu hayal ile yaşarken başını belaya sokuyor ve yanlış hatırlamıyorsam yoğun nitrojene maruz kalıyor. Böylece değişime uğruyor ve hız onun göbek adı oluyor. Onu keşveden bir adam da onu Indy 500 yarışına sokuyor. Fakat yarışta hızlı olmak yeterli değil çünkü sonuçta ortada bir sümüklü böcek var ve yarışı kazanmanın yanında arabaların altında ezilip ölmemek için de çaba harcıyor.
Turbo filmi oldukça sıkıcı. Sizi eğlendiren pek birşey yok. Sümüklü Böceklerin yarışları biraz komik fakat onun dışında bir şey yok. Meksikalı adamları da komik yapmaya çalışmışlar ama olmamış. Pek tavsiye edilecek bir film değil.
Dünya: Yeni Bir Başlangıç - After Earth
Will Smith gerçekten mükemmel bir oyuncu. Onun oğlu olan Jaden Smith de onun sayesinde mükemmel bir oyuncu olma yolunda ilerliyor. Fakat babanın oğluna yaptığı kıyak nedeni ile Dünya Yeni Bir Başlangıç filmi berbat bir film olmuş. Sırf oğlunu başrolde oynatacağım diye yapımcılığını yaptığı film ile çok büyük eleştiriler aldı.
Film gelecek zamanda geçiyor. İnsanoğlu dünyayı terketmiş ve uzayda başka bir gezegene yerleşmiştir. Bu sayede evrende yalnız olmadıklarını da keşvetmişler ve uzaylılar ile karşı karşıya gelmişlerdir. Uzaylılar insanoğlunun zayıflığından yararlanarak normalde kör olan fakat korku sayesinde insanları görebilen canavarları insanların üzerine salmışlardır. Bu devasa yaratıklar insanoğlunun onlardan korkması nedeni ile onları çerez gibi avlar. Onları öldürebilmenin tek yolu korkusuz olmaktır. İnsanoğlu da korkusuz savaşçılar yaratıp onları avlamaya başlar.
Korkusuz askerlerden birinin kızı da canavarlar tarafından öldürülmüştür. Suçlu olarak da olay sırasında savaşmak yerine korkudan saklanan oğlunu sorumlu tutar. Oğlu da kendini kanıtlamak için korkusuz savaşçı olmaya çalışır ama korkusunu yenemez. Babası da annesinin ısrarı ile oğlunu eğitim için yanında son görevine götürür. Gemi de eğitim amaçlı control altında tutulan bir canavar vardır. Gemi meteor yağmuruna yakalanır ve büyük hasar görür. Bunun üzerine eskiden terkilen dünyaya düşer. Düşüş sırasında ikiye parçalanır ve adamın iki ayağı kırılır. Tek umutları oğludur. Oğlu geminin diğer yarısında bulunan yardım istek aletini bulup çalıştırması gerekir. Fakat oraya gidene kadar dünyadaki ölümcül hayvanlardan kurtulmak zorundadır. En kötüsü ise onu bekleyen ve kaza sonrası serbest kalan canavardır.
Bilim kurgu filmleri seviyorsanız fena film değil. Aksiyonu bol. Dünyayı o kadar ölümcül tanımladıktan sonar dünyadaki hayvanlar size halaykırıklığına uğratıyor. Sondaki canavar ise fena değil. Onun dışında içi boş bir film diyebiliriz.
Film gelecek zamanda geçiyor. İnsanoğlu dünyayı terketmiş ve uzayda başka bir gezegene yerleşmiştir. Bu sayede evrende yalnız olmadıklarını da keşvetmişler ve uzaylılar ile karşı karşıya gelmişlerdir. Uzaylılar insanoğlunun zayıflığından yararlanarak normalde kör olan fakat korku sayesinde insanları görebilen canavarları insanların üzerine salmışlardır. Bu devasa yaratıklar insanoğlunun onlardan korkması nedeni ile onları çerez gibi avlar. Onları öldürebilmenin tek yolu korkusuz olmaktır. İnsanoğlu da korkusuz savaşçılar yaratıp onları avlamaya başlar.
Korkusuz askerlerden birinin kızı da canavarlar tarafından öldürülmüştür. Suçlu olarak da olay sırasında savaşmak yerine korkudan saklanan oğlunu sorumlu tutar. Oğlu da kendini kanıtlamak için korkusuz savaşçı olmaya çalışır ama korkusunu yenemez. Babası da annesinin ısrarı ile oğlunu eğitim için yanında son görevine götürür. Gemi de eğitim amaçlı control altında tutulan bir canavar vardır. Gemi meteor yağmuruna yakalanır ve büyük hasar görür. Bunun üzerine eskiden terkilen dünyaya düşer. Düşüş sırasında ikiye parçalanır ve adamın iki ayağı kırılır. Tek umutları oğludur. Oğlu geminin diğer yarısında bulunan yardım istek aletini bulup çalıştırması gerekir. Fakat oraya gidene kadar dünyadaki ölümcül hayvanlardan kurtulmak zorundadır. En kötüsü ise onu bekleyen ve kaza sonrası serbest kalan canavardır.
Bilim kurgu filmleri seviyorsanız fena film değil. Aksiyonu bol. Dünyayı o kadar ölümcül tanımladıktan sonar dünyadaki hayvanlar size halaykırıklığına uğratıyor. Sondaki canavar ise fena değil. Onun dışında içi boş bir film diyebiliriz.
Göster Gününü 2 - Kick-Ass 2
Serinin ilki filmi gerçekten güzeldi. Farklı bir filmdi. Süper kahraman olmaya çalışan bir gencin başından geçen komik olayların zamanla ciddi sorunlara neden olması herkesin beğenisini kazanmıştı. Çok geçmeden serinin ikinci filmi de çekildi. İlk filmde Nicolas Cage'in canlandırdığı aklı başında yetişkin yerine bu kez Jim Carrey'in canlandırdığı karakter ver. Filmi taşıyan ise tabiki Hit-Girl fakat onu da çok farklı bir karakter içine sokmuşlar.
İlk filmde yaşananlardan sonra kahramanlarımız gizliden de olsa kahramanlık maceralarına devam ederler. Fakat Hit-Girl'ün yeni babası durumu anlar ve Hit-Girl artık bu işleri bırakacağına dair söz verir ve normal bir kız olma yoluna adım atar.
Kick-Ass ise yeni bir gruba dahil olur ve kahramanlık maceralarına devam eder. Diğer tarafta ise babasının ölümü üzerine intikam peşinde koşan Chris kötü adam olmaya karar verir ve adını Motherfucker olarak değiştirir. Kahramanlarımızın peşine düşer ve işleri dahada ileri götürürek onları öldürmeye başlar. Bunun içinde kötülerden oluşan, daha doğrusu acımasız gerçek katillerden oluşan bir ekip kurar. Daha da ileri giderler ve Kick-Ass'in babasını da öldürürler. Bunun üzerine iyiler ile kötüler arasında son bir savaş başlar ve normal bir kız olmaktan sıkılan Hit-Girl'in dönüşü de mükemmel olur.
İlk filmde yaşananlardan sonra kahramanlarımız gizliden de olsa kahramanlık maceralarına devam ederler. Fakat Hit-Girl'ün yeni babası durumu anlar ve Hit-Girl artık bu işleri bırakacağına dair söz verir ve normal bir kız olma yoluna adım atar.
Kick-Ass ise yeni bir gruba dahil olur ve kahramanlık maceralarına devam eder. Diğer tarafta ise babasının ölümü üzerine intikam peşinde koşan Chris kötü adam olmaya karar verir ve adını Motherfucker olarak değiştirir. Kahramanlarımızın peşine düşer ve işleri dahada ileri götürürek onları öldürmeye başlar. Bunun içinde kötülerden oluşan, daha doğrusu acımasız gerçek katillerden oluşan bir ekip kurar. Daha da ileri giderler ve Kick-Ass'in babasını da öldürürler. Bunun üzerine iyiler ile kötüler arasında son bir savaş başlar ve normal bir kız olmaktan sıkılan Hit-Girl'in dönüşü de mükemmel olur.
Sihirbazlar Çetesi
Bu tarz filmleri gerçekten çok seviyorum. Baştan sona merak içinde izliyorsunuz, izlerken birşeyler öğreniyorsunuz ve film boyunca gizemli kişiyi bulmak için çabalıyorsunuz.
Zaten filmin mükemmel bir oyuncu kadrosu var. Jesse Eisenberg ve Mark Ruffalo filmi taşıyan isimler. Woody Harrelson ve Morgan Freeman kendilerine has oyunculukları ile yine kendilerini sevidiyorlar. Michael Caine, Dave Franco ve Isla Fisher taktiri hakediyorlar.
Film dört sihirbazın gizemli bir şekilde bir araya gelmesi ile başlıyor. Sonra aradan bir yıl geçiyor ve bu dörtlü Las Vegas'da bir gösteriye çıkıyorlar. Gösteri sırasında Paris'deki bir bankayı soruyorlar ve paraları izleyicilerine dağıtıyorlar. Herkes sadece gösteri sanıyor fakat Paris'deki banka gerçekten soyulmuş oluyor. Bunun üzerine FBI işin peşine düşüyor fakat ellerinde kanıt olmayınca pek birşey yapamıyorlar.
İkinci gösterilerinde ise bu kez zengin bir adamın banka hesabını boşaltıyorlar ve yine izleyenlere dağıtıyorlar. Fakat bu kez kaçmaktan başka çareleri kalmıyor. Yine de yıllar once yaptıkları plana sadık kalıyorlar ve son gösterilerini de sunuyorlar.
Zaten filmin mükemmel bir oyuncu kadrosu var. Jesse Eisenberg ve Mark Ruffalo filmi taşıyan isimler. Woody Harrelson ve Morgan Freeman kendilerine has oyunculukları ile yine kendilerini sevidiyorlar. Michael Caine, Dave Franco ve Isla Fisher taktiri hakediyorlar.
Film dört sihirbazın gizemli bir şekilde bir araya gelmesi ile başlıyor. Sonra aradan bir yıl geçiyor ve bu dörtlü Las Vegas'da bir gösteriye çıkıyorlar. Gösteri sırasında Paris'deki bir bankayı soruyorlar ve paraları izleyicilerine dağıtıyorlar. Herkes sadece gösteri sanıyor fakat Paris'deki banka gerçekten soyulmuş oluyor. Bunun üzerine FBI işin peşine düşüyor fakat ellerinde kanıt olmayınca pek birşey yapamıyorlar.
İkinci gösterilerinde ise bu kez zengin bir adamın banka hesabını boşaltıyorlar ve yine izleyenlere dağıtıyorlar. Fakat bu kez kaçmaktan başka çareleri kalmıyor. Yine de yıllar once yaptıkları plana sadık kalıyorlar ve son gösterilerini de sunuyorlar.
Sevimli Canavarlar Üniversitesi
İlk Canavarlar Şirketi yada sadece Canavarlar filminden sonar aslında herkes ikinci bir film bekliyordu. Genelde bu tarz sevilen animasyon filmlerinin seri haline getirilmesi pek uzun sürmüyor fakat Canavarlar filmi için öyle olmadı. Dahası aradan tam olarak 12 yıl geçti.
Canavarlar Üniversitesi filmi bu kadar geç geldi fakat serinin üçüncü filmi için fazla beklemeyeceğiz gibi görünüyor. Serinin üçüncü filminin 2014 yılında vizyona girmesi bekleniyor.
Filmde kahramanlarımızın geçmişlerine gidiyoruz ve Canavarlar şirketinde nasıl çalışmaya başladıklarını görüyoruz. Bir tarafta ailesinin ünü ve korkunç yapası ile doğuştan korkutucu Sullivan ve diğer tarafta ise sevimli olan ve korkunç olmak için zekasını kullanan Mike. Aralarında farklı bir rekabet başlıyor ve ipin ucunu kaçırında okuldan atılıyorlar. Yeniden okula girebilmek için korkutma yarışmasına katılıyorlar fakat işler istedikleri gibi gitmese de rakiplerini tek tek geçiyorlar. Tabi sonda yarışmayı kazanıyorlar fakat hile yaptıkları ortaya çıkınca tamamen okudan uzaklaştırılıyorlar.
Tabi sorabilirsiniz o zaman şirkete nasıl giriyorlar diye. Üniversite vasıtası ile olmadığı kesin. İlginç giriş hikayesini de filmin sonunda görebilirsiniz. Pek beklenilen şekilde olmadığı kesin.
Canavarlar Üniversitesi filmi bu kadar geç geldi fakat serinin üçüncü filmi için fazla beklemeyeceğiz gibi görünüyor. Serinin üçüncü filminin 2014 yılında vizyona girmesi bekleniyor.
Filmde kahramanlarımızın geçmişlerine gidiyoruz ve Canavarlar şirketinde nasıl çalışmaya başladıklarını görüyoruz. Bir tarafta ailesinin ünü ve korkunç yapası ile doğuştan korkutucu Sullivan ve diğer tarafta ise sevimli olan ve korkunç olmak için zekasını kullanan Mike. Aralarında farklı bir rekabet başlıyor ve ipin ucunu kaçırında okuldan atılıyorlar. Yeniden okula girebilmek için korkutma yarışmasına katılıyorlar fakat işler istedikleri gibi gitmese de rakiplerini tek tek geçiyorlar. Tabi sonda yarışmayı kazanıyorlar fakat hile yaptıkları ortaya çıkınca tamamen okudan uzaklaştırılıyorlar.
Tabi sorabilirsiniz o zaman şirkete nasıl giriyorlar diye. Üniversite vasıtası ile olmadığı kesin. İlginç giriş hikayesini de filmin sonunda görebilirsiniz. Pek beklenilen şekilde olmadığı kesin.
Romantik Komedi 2: Bekarlığa Veda
Duygusal aşk filmleri mi yoksa romantic komedi tarzı filmler mi daha fazla hoşuma gidiyor bilmiyorum. Fakat Türk yapımı romantic komedi filmi bulmak pek mümkün değil. Aşk Tutulması filmi bu alanda bir numaraydı fakat ondan sonra yenisi hiç gelmedi. Romantik Komedi filmi bir seçenek olarak ortaya çıktı fakat beklentinin altındaydı. Yine de bu serinin ikinci filminin çekilmesine engel olmadı.
Bekarlığa Veda filminin oyuncu kadrosu hemen hemen ilkinin aynısı. Fakat Sinem Kobal ve Gürgen Öz bu kez çok ön plana çıkartılmış Sinem Kobal'ın oyunculu tam bir rezillik. Aşk filminde oynuyorsan ve evlenme noktasına geldiysen adamın yanağından öpmezsin öpüşürsün. Erkek arkadaşın kıskanıyorsa da bu tarz filmde oynamazsın olur biter.
Gürgen Öz ise adeta filmi taşımış diyebiliriz. Zaten filmin Komedi kısmını birtek o yapıyor. Romantik kısmı ise filmde hiç yok. Birbirinden farklı 3 ilişki var fakat romantizme dair tek birşey bile akıl edememişler. Bu da filmin ne kadar zorlama olduğunu gösteriyor.
Her hafta en az bir Türk filmi vizyona sokuluyor ve yıla vursan 52 tane film yapar. Fakat aralarında bir yada iki tane adam gibi film çıkıyor. Daha sonra Türk filmleri iyidir yabancıları desteklemeyin sinema gelişsin diyorlar. Gerçekten yazık.
Bekarlığa Veda filminin oyuncu kadrosu hemen hemen ilkinin aynısı. Fakat Sinem Kobal ve Gürgen Öz bu kez çok ön plana çıkartılmış Sinem Kobal'ın oyunculu tam bir rezillik. Aşk filminde oynuyorsan ve evlenme noktasına geldiysen adamın yanağından öpmezsin öpüşürsün. Erkek arkadaşın kıskanıyorsa da bu tarz filmde oynamazsın olur biter.
Gürgen Öz ise adeta filmi taşımış diyebiliriz. Zaten filmin Komedi kısmını birtek o yapıyor. Romantik kısmı ise filmde hiç yok. Birbirinden farklı 3 ilişki var fakat romantizme dair tek birşey bile akıl edememişler. Bu da filmin ne kadar zorlama olduğunu gösteriyor.
Her hafta en az bir Türk filmi vizyona sokuluyor ve yıla vursan 52 tane film yapar. Fakat aralarında bir yada iki tane adam gibi film çıkıyor. Daha sonra Türk filmleri iyidir yabancıları desteklemeyin sinema gelişsin diyorlar. Gerçekten yazık.
Crood'lar - The Croods
Filmin fragmanını izledikten sonra beklentim biraz yükselmişti fakat filmi izledikten sonra beklentimin çok altında bir film olduğunu söyleyebilirim.
Crood’lar filminin arkasında animasyon dünyasının saygın isimlerinden Chris Sanders var. Zaten filmdeki ince mesajlar tam onun tarzında ve bunu görebiliyorsunuz.
Film en fazla sempatik karakter olmayışından kaybediyor. Belki taş devrini işlediği için kaba karakterler var fakat en azından aradan bir iki karakter çıkartılabilirdi gibime geliyor. En kötü olan ise filmin seslendirmesinde yer alan Nicolas Cage’in karakter ile hiç uymaması. Hatta izlerken bana çok itici geldi fakat sizler ne düşünürsünüz bilmiyorum.
Filmde taş devrinde hayatta kalmaya çalışan bir ailenin hikayesi anlatılıyor. Yeniliklere kapalı olan ve bu sayede hayatta kalmayı başaran aile, bir deprem sonrası mağaralarının yok olması ile yeni bir arayış içine girerler. Fakat bu arayış yeni yerler demektir ve çok tehlikelidir. Onlara Guy adındaki yenilikçi ve maceraperest genç yardım eder ve birlikte yeni bir hayata doğru yol alırlar.
Filmin konusu güzel fakat pek komik olduğu söylenemez. Bir kaç sahne dışında pek güldürmüyor fakat pek çok yerde gülümsettiği oluyor.
Crood’lar filminin arkasında animasyon dünyasının saygın isimlerinden Chris Sanders var. Zaten filmdeki ince mesajlar tam onun tarzında ve bunu görebiliyorsunuz.
Film en fazla sempatik karakter olmayışından kaybediyor. Belki taş devrini işlediği için kaba karakterler var fakat en azından aradan bir iki karakter çıkartılabilirdi gibime geliyor. En kötü olan ise filmin seslendirmesinde yer alan Nicolas Cage’in karakter ile hiç uymaması. Hatta izlerken bana çok itici geldi fakat sizler ne düşünürsünüz bilmiyorum.
Filmde taş devrinde hayatta kalmaya çalışan bir ailenin hikayesi anlatılıyor. Yeniliklere kapalı olan ve bu sayede hayatta kalmayı başaran aile, bir deprem sonrası mağaralarının yok olması ile yeni bir arayış içine girerler. Fakat bu arayış yeni yerler demektir ve çok tehlikelidir. Onlara Guy adındaki yenilikçi ve maceraperest genç yardım eder ve birlikte yeni bir hayata doğru yol alırlar.
Filmin konusu güzel fakat pek komik olduğu söylenemez. Bir kaç sahne dışında pek güldürmüyor fakat pek çok yerde gülümsettiği oluyor.
Man of Steel - Süperman
Batman üçlemesinden sonra yeni Süperman filmi için işin başına Christopher Nolan getirilince herkes gibi benim de beklentilerim çok artmıştı. Yönetmen koltuğuna da görsel efekt uzmanı Zack Snyder oturunca beklentiler kat ve kat artmıştı. Ortaya yine güzel bir film çıkmış ama mükemmel değil.
İlk film olduğu için hikayenin en başından başlanılmış. Kal-El’in yani Süperman’in dünyaya gönderilmesi. Olağandışı bir çocuk olarak büyümesi ve bu yüzden biraz dışlanması. Nerden geldiğini bulmak için yollara düşmesi. Sonunda buzulların dibinde gizemli bir geminin bulunması ve gerçekte kim olduğunu öğrenmesi. Buraya kadar olan filmin klasik bilgilendirme kısmı. Film aslında bundan sonra başlıyor.
Kal-El dünyaya gönderilirken yanında genetik şifreler ile gönderilir. Bu genetik şifrenin peşinde olan General Zod’a onun izini bulur ve dünyaya gelir. Dünyaya yeni gezegenleri yapmaya kararlıdır ve böylece Süperman ile arasındaki savaş başlar.
Christopher Nolan gerçekten senaryoyu çok güzel yazmış. Süperman ile ilgili kafadaki bir çok soru işaretini cevaplıyor. Dahası diğer filmlerdeki anlamsızlıkları anlamlı hale getiriyor. Örneğin Süperman’in kıyafetinin nereden geldiği, S’in onun gezegeninde umutun sembolü olduğu, onun dünyada neden bu kadar güçlü olduğu vs. gibi.
Süperman’de seri haline getirilecek mi bilmiyorum ve beklenti o yönde fakat seriye iyi bir giriş yaptıkları kesin. Batman serisi nedeni ile beklenti çok daha yüksekti fakat o seriye girişte biraz sönük kalmış ve sonradan açılmışlardı. Umarım aynısı şimdide olur.
İlk film olduğu için hikayenin en başından başlanılmış. Kal-El’in yani Süperman’in dünyaya gönderilmesi. Olağandışı bir çocuk olarak büyümesi ve bu yüzden biraz dışlanması. Nerden geldiğini bulmak için yollara düşmesi. Sonunda buzulların dibinde gizemli bir geminin bulunması ve gerçekte kim olduğunu öğrenmesi. Buraya kadar olan filmin klasik bilgilendirme kısmı. Film aslında bundan sonra başlıyor.
Kal-El dünyaya gönderilirken yanında genetik şifreler ile gönderilir. Bu genetik şifrenin peşinde olan General Zod’a onun izini bulur ve dünyaya gelir. Dünyaya yeni gezegenleri yapmaya kararlıdır ve böylece Süperman ile arasındaki savaş başlar.
Christopher Nolan gerçekten senaryoyu çok güzel yazmış. Süperman ile ilgili kafadaki bir çok soru işaretini cevaplıyor. Dahası diğer filmlerdeki anlamsızlıkları anlamlı hale getiriyor. Örneğin Süperman’in kıyafetinin nereden geldiği, S’in onun gezegeninde umutun sembolü olduğu, onun dünyada neden bu kadar güçlü olduğu vs. gibi.
Süperman’de seri haline getirilecek mi bilmiyorum ve beklenti o yönde fakat seriye iyi bir giriş yaptıkları kesin. Batman serisi nedeni ile beklenti çok daha yüksekti fakat o seriye girişte biraz sönük kalmış ve sonradan açılmışlardı. Umarım aynısı şimdide olur.
Hızlı ve Öfkeli 6 - Fast & Furious 6
Hızlı ve Öfkeli serisi artık sinema klasiklerine doğru gidiyor. İlk film mükemmeldi fakat daha sonra kadroyu bir türlü koruyamadılar ve ardı ardına rezil filmlere imza attılar. Olan serinin dördüncü filmi ile oldu. Tüm kadro tekrardan bir araya geldi. Senaryo olarak da çok sağlam olunca serinin 4 ve 5. Filmleri bir anda en iyi filmler listesine girdi diyebiliriz. O yüzden böyle devam edecek umudu ile serinin altıncı filmini büyük merakla bekliyordum fakat tam bir hayal kırıklığı oldu.
Filmde kadro bire bir korunmuş ve dahası süpriz olarak öldü olarak bildiğimiz Michelle Rodriguez’i de geri getirmişler. Fakat senaryoyu o kadar zayıf yapmışlar ki yani akıllarına sadece üç fikir gelmiş ve bu üç fikiri uygulamak için sinema filmi çekmişler.
Birincisi arabaları havalarda uçurmak için o yatsı arabaları çıkarmışlar ve şehir içinde kovalamaca amansızca devam ediyor ve adamlar kaçıyor fakat adama sorarlar böyle büyük şehirde hava desteği yani helikopter ile takip vs yok mu da adamlar ortadan o kadar yok oluyor.
İkinci olarak filme tank sokmuşlar ki filmin en güzel yanı buydu zaten. Üçüncüsü ise uçağı indirme sahnesiydi ki baya uğraştıkları belli. Bunun dışında filmi uzatmak için Brian’ın elini kolunu sallayarak hapise girip çıkması ki nasıl çıkabildiğine dair bilgi yok, sonra en sonda madem adamı hemen kovalayacaklardı neden bıraktılar onu hiç anlamadım. Sanki kızın uçakla geleceğini biliyorlardı.
Her neyse Hızlı ve Öfkeli serisi bu orjinal kadrosu ile ilk kez bu kadar kötü bir filme imza attılar. Yine de izlemek için güzel bir film.
Filmde kadro bire bir korunmuş ve dahası süpriz olarak öldü olarak bildiğimiz Michelle Rodriguez’i de geri getirmişler. Fakat senaryoyu o kadar zayıf yapmışlar ki yani akıllarına sadece üç fikir gelmiş ve bu üç fikiri uygulamak için sinema filmi çekmişler.
Birincisi arabaları havalarda uçurmak için o yatsı arabaları çıkarmışlar ve şehir içinde kovalamaca amansızca devam ediyor ve adamlar kaçıyor fakat adama sorarlar böyle büyük şehirde hava desteği yani helikopter ile takip vs yok mu da adamlar ortadan o kadar yok oluyor.
İkinci olarak filme tank sokmuşlar ki filmin en güzel yanı buydu zaten. Üçüncüsü ise uçağı indirme sahnesiydi ki baya uğraştıkları belli. Bunun dışında filmi uzatmak için Brian’ın elini kolunu sallayarak hapise girip çıkması ki nasıl çıkabildiğine dair bilgi yok, sonra en sonda madem adamı hemen kovalayacaklardı neden bıraktılar onu hiç anlamadım. Sanki kızın uçakla geleceğini biliyorlardı.
Her neyse Hızlı ve Öfkeli serisi bu orjinal kadrosu ile ilk kez bu kadar kötü bir filme imza attılar. Yine de izlemek için güzel bir film.
Laz Vampir: Tirakula
İnsanları Türk filmlerinden soğutmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu kadar saçma sapan bir filmi yapmayı nasıl başarmışlar akıl mantık almıyor. Bu kadar boş filmlerle uğraşacaklarına başka bir iş yapsınlar daha iyi.
Filmde Karadenizli ile vampirler kralı Drakulanın yolları kesişiyor. Drakula peşindeki Koçoğlu’ndan gizlenmek için Dursun’un bedenine giriyor. Fakat Dursun’un bedenine sahip olabiliyor fakat ruhuna asla. Drakula bir taraftan Dursun ile beden savaşı verirken diğer taraftan Koçoğlu’ndan kurtulmanın yollarını arıyor.
Filmin konusu bu kadar basit. Zaten filmdeki esprilerde bu kadar basitler ve pek eğlendirmiyorlar. Filmde Meral Kaplan tek bir elbise ile filmi tamamlamış. Wilma Elles güzelliği ile dikkat çekiyor fakat gerisi boş. Levent Sülün Bir şeyler yapmaya çalışmış ama filmi kurtarmaya yetmemiş.
Türk sineması böyle saçma sapan filmlerle mi gelişecek bilmiyorum. Bunun gibi 10 filme harcayacakları parayı toplayıp adam gibi bir film yapsalar daha iyi olacak ama işin kolayı bunu gerektiriyor.
Filmde Karadenizli ile vampirler kralı Drakulanın yolları kesişiyor. Drakula peşindeki Koçoğlu’ndan gizlenmek için Dursun’un bedenine giriyor. Fakat Dursun’un bedenine sahip olabiliyor fakat ruhuna asla. Drakula bir taraftan Dursun ile beden savaşı verirken diğer taraftan Koçoğlu’ndan kurtulmanın yollarını arıyor.
Filmin konusu bu kadar basit. Zaten filmdeki esprilerde bu kadar basitler ve pek eğlendirmiyorlar. Filmde Meral Kaplan tek bir elbise ile filmi tamamlamış. Wilma Elles güzelliği ile dikkat çekiyor fakat gerisi boş. Levent Sülün Bir şeyler yapmaya çalışmış ama filmi kurtarmaya yetmemiş.
Türk sineması böyle saçma sapan filmlerle mi gelişecek bilmiyorum. Bunun gibi 10 filme harcayacakları parayı toplayıp adam gibi bir film yapsalar daha iyi olacak ama işin kolayı bunu gerektiriyor.
Hobbit: Beklenmedik Yolculuk
Sinema tarihinde bir sinemasevere tüm Pazar gününü ayırıp serinin üç filmini ardı ardına izleyecek kaç tane seri vardır bilmiyorum fakat benim için sadece bir tane var ve o da Yüzüklerin Efendisi serisi. Tüm seriyi kaç defa izlediğimi hatırlamıyorum fakat her izlediğimde aynı tadı aldığımı biliyorum.
Hobbit serisi çekileceğini duyduğumda en fazla sevinenlerden biriyim açıkçası. Tam bir Peter Jackson hayranıyım ve yeni seriyi de büyük merakla bekliyordum. Sonunda serinin ilk filmini izleme fırsatı buldum ve beklentilerim boşa çıkmadı.
Hobbit serisi geçmişe gidiyor ve Bilbo ile Gollum’un karşılaşması ve Bilbo’nun yüzlüğü almasını da içeriyor. Fakat asıl anlatılan konu cücelerin krallıklarını yeniden geri alabilme çabaları. Bu yüzden genç prens bir grup cüceyi bir araya getiriyor ve Gandalf’ın da yardımı ile krallıklarını ejderhanın elinden almak için macera dolu bir yola koyuluyorlar.
Hobbit serisinin görsellik olarak Yüzüklerin Efendisi’nden bir farkı yok. Yapımcılar hiçbir masraftan kaçınmamış ve ortaya yine mükemmel bir film çıkarmışlar. Serinin ikinci ve üçüncü filmlerini de şimdiden büyük bir merak içinde bekliyorum.
Hobbit serisi çekileceğini duyduğumda en fazla sevinenlerden biriyim açıkçası. Tam bir Peter Jackson hayranıyım ve yeni seriyi de büyük merakla bekliyordum. Sonunda serinin ilk filmini izleme fırsatı buldum ve beklentilerim boşa çıkmadı.
Hobbit serisi geçmişe gidiyor ve Bilbo ile Gollum’un karşılaşması ve Bilbo’nun yüzlüğü almasını da içeriyor. Fakat asıl anlatılan konu cücelerin krallıklarını yeniden geri alabilme çabaları. Bu yüzden genç prens bir grup cüceyi bir araya getiriyor ve Gandalf’ın da yardımı ile krallıklarını ejderhanın elinden almak için macera dolu bir yola koyuluyorlar.
Hobbit serisinin görsellik olarak Yüzüklerin Efendisi’nden bir farkı yok. Yapımcılar hiçbir masraftan kaçınmamış ve ortaya yine mükemmel bir film çıkarmışlar. Serinin ikinci ve üçüncü filmlerini de şimdiden büyük bir merak içinde bekliyorum.
Melekler ve Şeytanlar
Dan Brown kuşkusuz mükemmel bir yazar. Son olarak Cehennem kitabını okuduktan sonra ona bir kez daha hayran kaldım. Melekler ve Şeytanlar filmini izleme şansım olmamıştı ve kitabı okuduktan sonra ilk iş olarak filmi izledim. İzledikten sonra keşke kitabını da okusaymışım dedim.
Tom Hanks, Da Vinci Şifresi’nde olduğu gibi yine Robert Langdon karakterini canlandırıyor. Ewan McGregor, Stellan Skarsgard ve Ayelet Zurer ona eşlik ediyorlar fakat benim en fazla dikkatimi çeken mükemmel bir kiralık katil karakterini canlandıran Nikolaj Lie Kaas’dı.
Film CERN’deki deney ile başlıyor ve deney tüplerinden bir tanesi çalınıyor. Papa’nın ölümünden sonra da favori 4 Papa adayı kaçırılıyor ve saat başı birinin öldürüleceği ve gece yarısı da Vatikan’ı yok edeceklerine dair bir video gönderiliyor. Bunun üzerine Vatikan Langdon’dan yardım istiyor ve Langdon Illuminati tarikatının sırlarını çözerek Vatikan’ı kurtarmaya çalışıyor.
Film ilk dakikadan itibaren hızlı bir şekilde akıyor ve yine sonu ile herkesi şaşırtıyor. Dan Brown gerçek gizemler ile kurguyu yine mükemmel birleştirmiş. İzlemediyseniz mutlaka izleyin ve kaçırdığınız Dan Brown kitapları varsa mutlaka okuyun. Gerçekten mükemmel bir yazar.
Tom Hanks, Da Vinci Şifresi’nde olduğu gibi yine Robert Langdon karakterini canlandırıyor. Ewan McGregor, Stellan Skarsgard ve Ayelet Zurer ona eşlik ediyorlar fakat benim en fazla dikkatimi çeken mükemmel bir kiralık katil karakterini canlandıran Nikolaj Lie Kaas’dı.
Film CERN’deki deney ile başlıyor ve deney tüplerinden bir tanesi çalınıyor. Papa’nın ölümünden sonra da favori 4 Papa adayı kaçırılıyor ve saat başı birinin öldürüleceği ve gece yarısı da Vatikan’ı yok edeceklerine dair bir video gönderiliyor. Bunun üzerine Vatikan Langdon’dan yardım istiyor ve Langdon Illuminati tarikatının sırlarını çözerek Vatikan’ı kurtarmaya çalışıyor.
Film ilk dakikadan itibaren hızlı bir şekilde akıyor ve yine sonu ile herkesi şaşırtıyor. Dan Brown gerçek gizemler ile kurguyu yine mükemmel birleştirmiş. İzlemediyseniz mutlaka izleyin ve kaçırdığınız Dan Brown kitapları varsa mutlaka okuyun. Gerçekten mükemmel bir yazar.
Parker
Jason Statham kuşkusuz son zamanların rakipsiz aksiyon oyuncusu. Son zamanlarda yer aldığı içi boş fakat aksiyon bol filmler ile oldukça dikkat çekiyordu. Bu filmlerine yeni birisini daha eklemiş diyebiliriz. Bunu yaparken film biraz daha fazla gişe yapması içinde Jennifer Lopez oyuncu kadrosuna dahil edilmiş ve ona özel bir soyunma sahnesi eklenmiş. Filmde Jennifer Lopez’i soyunurken ve tabi ki poposunu yakın çekimde görüyoruz. Zaten filmin amacı da bu sanırım.
Filmde Jason Statham usta bir soyguncuyu canlandırıyor. Son yaptıkları işte ekip arkadaşlarının ihanetine uğrar ve öldü sanılarak bir nehrin kenarına bırakılır. Şans o ki ölmemiştir ve intikam için kolları sıvar. Sonunda adamları bulur fakat bulduğunda büyük bir iş için hazırlandıklarını görür ve intikamı sona saklar. Bu sırada Jennifer Lopez’in canlandırdığı karakter ile tanışır ve ondan yardım alır.
Filmin tek güzeli en sondaki soygun planının basit ve güzel olması. Bu kadar büyük bir soygunun bu kadar basit kurgulanması ve başarılı olması ilginç tabi. Filmin sonu ise o kadar basit ki. Adam tam her şeyi planlamış ve halletmek üzeredir, kız çıka gelir ve yakalanır böylece adamın planı bozulur ve kızı kurtarmaya çalışır. Sanırım son zamanlarda en kolay iş Hollywood’da senaryo yazarlığı.
Filmde Jason Statham usta bir soyguncuyu canlandırıyor. Son yaptıkları işte ekip arkadaşlarının ihanetine uğrar ve öldü sanılarak bir nehrin kenarına bırakılır. Şans o ki ölmemiştir ve intikam için kolları sıvar. Sonunda adamları bulur fakat bulduğunda büyük bir iş için hazırlandıklarını görür ve intikamı sona saklar. Bu sırada Jennifer Lopez’in canlandırdığı karakter ile tanışır ve ondan yardım alır.
Filmin tek güzeli en sondaki soygun planının basit ve güzel olması. Bu kadar büyük bir soygunun bu kadar basit kurgulanması ve başarılı olması ilginç tabi. Filmin sonu ise o kadar basit ki. Adam tam her şeyi planlamış ve halletmek üzeredir, kız çıka gelir ve yakalanır böylece adamın planı bozulur ve kızı kurtarmaya çalışır. Sanırım son zamanlarda en kolay iş Hollywood’da senaryo yazarlığı.
Hükümet Kadın
Sermiyan Midyat son zamanlarda mükemmel filmlere imza atıyor. Dizi ve filmler derken yönetmen koltuğuna da geçti ve ilk filmi olan Ay Lav Yu gerçekten mükemmel bir filmdi. Mükemmel oyuncu kadrosu ile dikkat çeken film verdiği mesajlar ile dikkat çekmişti ve herkesin beğenisini kazanmıştı.
Şimdi Hükümet Kadın filmi ile de aynı tarz bir filme imza atmış. Film yine mükemmel mesajlar veriyor ve ince espriler ile izleyenler güldürülüyor.
Sermiyan Midyat oyuncu kadrosunu yine özenerek seçmiş. Demet Akbağ başrolde ve oynadığı karaktere mükemmel oturmuş. Yan rollerdeki Bülent Çolak, Cezmi Baskın ve özellikle Mahir İpek mükemmel bir performans gösteriyorlar.
En büyük arzusu kasabaya su getirmek olan bir belediye başkanı ansızın hayatını kaybeder. Bunun üzerine belediye başkanı kim olacağına dair tartışma çıkar ve tartışmaya başkanın karısı son verir. Bunun üzerine onu başkan yaparlar fakat tek sorun okuma ve yazması olmamasıdır. Aslında tek sorun bu işin nasıl yapılacağını hiç bilmemesidir. Fakat kocasının arzusunu yerine getirmeye kararlıdır ve bu uğurda her şeyi yapar.
Şimdi Hükümet Kadın filmi ile de aynı tarz bir filme imza atmış. Film yine mükemmel mesajlar veriyor ve ince espriler ile izleyenler güldürülüyor.
Sermiyan Midyat oyuncu kadrosunu yine özenerek seçmiş. Demet Akbağ başrolde ve oynadığı karaktere mükemmel oturmuş. Yan rollerdeki Bülent Çolak, Cezmi Baskın ve özellikle Mahir İpek mükemmel bir performans gösteriyorlar.
En büyük arzusu kasabaya su getirmek olan bir belediye başkanı ansızın hayatını kaybeder. Bunun üzerine belediye başkanı kim olacağına dair tartışma çıkar ve tartışmaya başkanın karısı son verir. Bunun üzerine onu başkan yaparlar fakat tek sorun okuma ve yazması olmamasıdır. Aslında tek sorun bu işin nasıl yapılacağını hiç bilmemesidir. Fakat kocasının arzusunu yerine getirmeye kararlıdır ve bu uğurda her şeyi yapar.
A Haunted House
Korku filmleri ile dalga geçen komedi filmlerini gerçekten seviyorum. Bir taraftan korkularınızla yüzleşirken bir taraftan çok eğleniyorsunuz. A Haunted House filminde de Paranormal Activity ve Şeytan filmlerine göndermede bulunuluyor.
Malcolm’un sevgilisi onun evine taşınmaya karar verir. Bu anları ölümsüzleştirmek ve daha çok sevişme anlarını çekmek için kamera alan Malcolm’u bekleyen ilk kötü sürpriz sevgilisinin gelirken köpeğini ezmesi olur. Daha sonra sevgilisinin yalnız gelmediğinin farkına varır. Onları bir hayalet rahatsız eder ve ondan kurtulmak için ne yaparlarsa yapsınlar başarılı olamazlar.
Sonunda hayalet yada şeytan Malcolm’un sevgilinin bedenini ele geçirir. Şimdi de şeytan çıkartma işlemleri başlar ve sonunda sevgilisinin ağzını burnunu ve tüm kemiklerini kırarak bu konuda başarılı olurlar. Yada olduklarını sanırlar!
Film genel olarak güzel fakat iğrençlik olarak biraz abartmışlar. Oyuncak köpekle sevişme sahnesi, tecavüz sahneleri, evin içine toletini yapma sahnesi, zenciler ile yapılan seks partisi vs gibi sahneler var. Eğer bunlardan rahatsızlık duymazsanız oldukça eğlenceli bir film. Filmi izlerken oldukça gülüyorsunuz.
Malcolm’un sevgilisi onun evine taşınmaya karar verir. Bu anları ölümsüzleştirmek ve daha çok sevişme anlarını çekmek için kamera alan Malcolm’u bekleyen ilk kötü sürpriz sevgilisinin gelirken köpeğini ezmesi olur. Daha sonra sevgilisinin yalnız gelmediğinin farkına varır. Onları bir hayalet rahatsız eder ve ondan kurtulmak için ne yaparlarsa yapsınlar başarılı olamazlar.
Sonunda hayalet yada şeytan Malcolm’un sevgilinin bedenini ele geçirir. Şimdi de şeytan çıkartma işlemleri başlar ve sonunda sevgilisinin ağzını burnunu ve tüm kemiklerini kırarak bu konuda başarılı olurlar. Yada olduklarını sanırlar!
Film genel olarak güzel fakat iğrençlik olarak biraz abartmışlar. Oyuncak köpekle sevişme sahnesi, tecavüz sahneleri, evin içine toletini yapma sahnesi, zenciler ile yapılan seks partisi vs gibi sahneler var. Eğer bunlardan rahatsızlık duymazsanız oldukça eğlenceli bir film. Filmi izlerken oldukça gülüyorsunuz.
The Incredible Burt Wonderstone
Oyuncu kadrosunu gördükten sonra filmi izlememek pek mümkün değil. Bir tarafta son zamanların komedi baş aktörü olan Steve Carell, diğer tarafta komedi ustası olan Jim Carrey. Bunlara Steve Buscemi, Olivia Wilde, James Gandolfini ve Alan Arkin de katılınca ortaya güzel bir film çıkıyor. Bir de konuk oyuncu olarak David Copperfield var ki sahnesi de oldukça eğlenceli.
İnanılmaz Burt Wonderstone filmi iki sihirbaz arkadaşın hikayesini anlatıyor. Kahramanlarımız daha iki küçük çocuk iken başlayan film, kendisine hediye edilen sihirbazlık çantası ile sihirbazlığa merak sarar. Bu sayede de bir arkadaş bulur ve yıllar ileriye sarar. İkisi de Las Vegas’da gösteri yapan iki mükemmel sihirbaz olmuşlardır fakat yaptıkları işten sıkılmaya başlarlar. Tam bu sırada bir sokak sihirbazı çıkar.
Kendilerini bir türlü yenilemeyen kahramanlarımız yolları ayrı düşer ve kendilerini bir anda işsiz bulurlar. Burt Wonderstone önüne gelen her türlü işi yapmaya başlar ve bir gün onun sihirbaz olmasını sağlayan adam ile tanışır. Onun sayesinde kariyerine yeniden başlayan Burt Wonderstone kariyerini yeniden zirveye taşıyabilmek için sokak sihirbazını alt etmesi gerekir.
Filmde Burt Wonderstone karakterini Steve Carrell canlandırıyor. Rakibi ise Jim Carrey. Bu ikilinin anormal kapışması izlemeye değer. Fakat filmin ortalarında iş hayat dersine doğru gidiyor ve filmin eğlenceli biraz kaçıyor. Tam bu sırada işin içine Alan Arkin giriyor ve filme yeni bir tat katıyor. Filmin sonundaki sihirbazlığın gerçek yüzünü görmek ise sizi oldukça güldürüyor.
Filmde Steve Carrell ve Jim Carrey’i birlikte izlemek gerçekten güzel fakat James Gondolfini ve Alan Arkin’i de kutlamak gerek. Bu kadar sade karakterler ile bu kadar sempatik tipler yaratmaları çok başarılı. Komedi filmleri tutkunları için mükemmel olmayan fakat oldukça eğlenceli bir film.
İnanılmaz Burt Wonderstone filmi iki sihirbaz arkadaşın hikayesini anlatıyor. Kahramanlarımız daha iki küçük çocuk iken başlayan film, kendisine hediye edilen sihirbazlık çantası ile sihirbazlığa merak sarar. Bu sayede de bir arkadaş bulur ve yıllar ileriye sarar. İkisi de Las Vegas’da gösteri yapan iki mükemmel sihirbaz olmuşlardır fakat yaptıkları işten sıkılmaya başlarlar. Tam bu sırada bir sokak sihirbazı çıkar.
Kendilerini bir türlü yenilemeyen kahramanlarımız yolları ayrı düşer ve kendilerini bir anda işsiz bulurlar. Burt Wonderstone önüne gelen her türlü işi yapmaya başlar ve bir gün onun sihirbaz olmasını sağlayan adam ile tanışır. Onun sayesinde kariyerine yeniden başlayan Burt Wonderstone kariyerini yeniden zirveye taşıyabilmek için sokak sihirbazını alt etmesi gerekir.
Filmde Burt Wonderstone karakterini Steve Carrell canlandırıyor. Rakibi ise Jim Carrey. Bu ikilinin anormal kapışması izlemeye değer. Fakat filmin ortalarında iş hayat dersine doğru gidiyor ve filmin eğlenceli biraz kaçıyor. Tam bu sırada işin içine Alan Arkin giriyor ve filme yeni bir tat katıyor. Filmin sonundaki sihirbazlığın gerçek yüzünü görmek ise sizi oldukça güldürüyor.
Filmde Steve Carrell ve Jim Carrey’i birlikte izlemek gerçekten güzel fakat James Gondolfini ve Alan Arkin’i de kutlamak gerek. Bu kadar sade karakterler ile bu kadar sempatik tipler yaratmaları çok başarılı. Komedi filmleri tutkunları için mükemmel olmayan fakat oldukça eğlenceli bir film.
Kimlik Hırsızı
Açıkçası filmin fragmanını izledikten sonra en fazla merak ettiğim filmlerin başında geliyordu. Filmi izledikten sonra da bu merakımda haklı olduğumu anladım. Gerçekten eğlenceli ve izlemeye değer bir film olmuş.
Filmin yönetmeni olan Seth Gordon’u aslında Patrondan Kurtulma Sanatı filminden tanıyoruz. Eğer henüz izlemediyseniz son zamanlarda izleyebileceğiniz en iyi komedi filmi olduğu kesin. Filmin senaryosunu yazan Craig Mazin’i ise Korkunç Bir Film 3 ve 4’den tanıyoruz. Komedi filmlerinin usta isimleri Jason Bateman ve Melissa McCarthy’de oyuncu kadrosunda olunca filmi izlememek olmazdı zaten.
Film aslında Türkiye’de pek olmayan fakat Amerika’da çok yaygın olan kimlik hırsızlığını anlatıyor. Bir telefon oyunu ile kişisel bilgilerini ele geçiren kadın adamın kimliğini kullanarak kredi kartı çıkartıyor ve bu kart ile hayatını yaşamaya başlıyor. Her şeyden habersiz adam da sonunda istediği işi elde ediyor fakat birden bire hayatı kararıyor. Kadının bulaştığı belalar nedeni ile sorumlu tutulan adam her şeyini kaybetme noktasına geliyor ve tek çıkış yolu kadını yakalayıp kendi eli ile adalete teslim etmesidir.
Bunun üzerine yola koyulan adam kadına ulaşır fakat onu yaşadığı kasabaya getirmek pekte kolay olmayacaktır çünkü kadının peşinde ondan başkaları da vardır ve dahası kadın öyle kolay bir lokma değildir.
Filmi izlerken baştan sona kadar çok eğleniyorsunuz fakat filmin sonu pek olmamış. Film klasik bir şekilde sona ermiş ve bu eğlenceli giden filmin havasını biraz söndürmüş. Bunun dışında izlemek için güzel bir komedi filmi.
Filmin yönetmeni olan Seth Gordon’u aslında Patrondan Kurtulma Sanatı filminden tanıyoruz. Eğer henüz izlemediyseniz son zamanlarda izleyebileceğiniz en iyi komedi filmi olduğu kesin. Filmin senaryosunu yazan Craig Mazin’i ise Korkunç Bir Film 3 ve 4’den tanıyoruz. Komedi filmlerinin usta isimleri Jason Bateman ve Melissa McCarthy’de oyuncu kadrosunda olunca filmi izlememek olmazdı zaten.
Film aslında Türkiye’de pek olmayan fakat Amerika’da çok yaygın olan kimlik hırsızlığını anlatıyor. Bir telefon oyunu ile kişisel bilgilerini ele geçiren kadın adamın kimliğini kullanarak kredi kartı çıkartıyor ve bu kart ile hayatını yaşamaya başlıyor. Her şeyden habersiz adam da sonunda istediği işi elde ediyor fakat birden bire hayatı kararıyor. Kadının bulaştığı belalar nedeni ile sorumlu tutulan adam her şeyini kaybetme noktasına geliyor ve tek çıkış yolu kadını yakalayıp kendi eli ile adalete teslim etmesidir.
Bunun üzerine yola koyulan adam kadına ulaşır fakat onu yaşadığı kasabaya getirmek pekte kolay olmayacaktır çünkü kadının peşinde ondan başkaları da vardır ve dahası kadın öyle kolay bir lokma değildir.
Filmi izlerken baştan sona kadar çok eğleniyorsunuz fakat filmin sonu pek olmamış. Film klasik bir şekilde sona ermiş ve bu eğlenceli giden filmin havasını biraz söndürmüş. Bunun dışında izlemek için güzel bir komedi filmi.
CM101MMXI Fundamentals
Açıkçası fragmanını izleyince daha film havasında bir şeyler bekliyordum fakat sonuçta gülmekten midenize ağrılar giriyorsa nasıl olursa olsa fark etmezdi. Cem Yılmaz yine komedi konusunda usta olduğunu herkese kanıtlamış.
İnsanların böyle bir eser ile Şahan’ın Celal ile Ceren’ini nasıl karşılaştırdıklarını anlayamadım. Celal ile Ceren filmini de bir hafta önce izlemiştim ve 2-3 yer dışında hiç gülmemiştim. Hatta Ezgi Mola’nın oyunculuğu dışındakilerin oyunculukları çok yapmacık görünüyordu. Şimdi Cem Yılmaz’ın filmini daha doğrusu gösterisini izledim ve gülmediğim an yok gibi bir şey.
Cem Yılmaz’ın mükemmel bir gözlemci olduğu kesin. Çevresindeki her şeyden bir şeyler çıkartıp insanları güldürebiliyor. Herkes askerlikten korkarken o askere gidip yaşananları anlatıp köşeyi dönüyor. İki katı para verip birinci sınıf uçuyor ve orada yaşadığını anlatıp kat ve kat fazlasını cebine geri koyuyor. Son gösterisinde de yine günlük hayattan derleyip toplayıp anlattığı hikaye çok. Sizin de her gün gördüğünüz ve duyduğunuz şeyler fakat adam öyle bir anlatıyor ki gülmekten midenize ağrılar giriyor.
Cem Yılmaz’ın zekası gerçekten kıskanılacak düzeyde ve komedinin ustası olduğunu bir kez daha kanıtlamış. Yaptığı işin hakkını da sonuna kadar veriyor. En azından yapmışken tam yapmak için gayret gösteriyor. Başkaları gibi nasıl olursa olsun ama olsun millet nasıl olsa izler türünde hareket etmiyor. Helal olsun…
İnsanların böyle bir eser ile Şahan’ın Celal ile Ceren’ini nasıl karşılaştırdıklarını anlayamadım. Celal ile Ceren filmini de bir hafta önce izlemiştim ve 2-3 yer dışında hiç gülmemiştim. Hatta Ezgi Mola’nın oyunculuğu dışındakilerin oyunculukları çok yapmacık görünüyordu. Şimdi Cem Yılmaz’ın filmini daha doğrusu gösterisini izledim ve gülmediğim an yok gibi bir şey.
Cem Yılmaz’ın mükemmel bir gözlemci olduğu kesin. Çevresindeki her şeyden bir şeyler çıkartıp insanları güldürebiliyor. Herkes askerlikten korkarken o askere gidip yaşananları anlatıp köşeyi dönüyor. İki katı para verip birinci sınıf uçuyor ve orada yaşadığını anlatıp kat ve kat fazlasını cebine geri koyuyor. Son gösterisinde de yine günlük hayattan derleyip toplayıp anlattığı hikaye çok. Sizin de her gün gördüğünüz ve duyduğunuz şeyler fakat adam öyle bir anlatıyor ki gülmekten midenize ağrılar giriyor.
Cem Yılmaz’ın zekası gerçekten kıskanılacak düzeyde ve komedinin ustası olduğunu bir kez daha kanıtlamış. Yaptığı işin hakkını da sonuna kadar veriyor. En azından yapmışken tam yapmak için gayret gösteriyor. Başkaları gibi nasıl olursa olsun ama olsun millet nasıl olsa izler türünde hareket etmiyor. Helal olsun…
Koleksiyoncu 2
Testere serisi
ile korku filmleri sektöründe yeni bir moda başladı. Artık korkutmadan daha çok
tiksinmeye varan ölümler ile izleyiciler etkileniyor ve Koleksiyoncu serisi de
bunun devamı niteliğinde.
Zaten filmin
yönetmeni Testere serisinin son dört filminin yazarı olan Marcus Dunstan.
Testere serisi daha fazla uzatılamayacağı anlaşılınca serinin devamı yerine
yeni bir katil yaratılmış ve Koleksiyoncu adı beyazperdeye sunulmuş
diyebiliriz. Ölümleri ve öldüreni görünce bunu zaten hemen anlıyorsunuz fakat
bu şekilde uzatma da pek işe yaramamış gibi.
Serinin ikinci
filmi yine acayip ve yaratıcı bir ölüm daha doğrusu ölümler ile başlıyor. Katil
çim biçer gibi herkesi biçiyor ve bundan sadece bir kız ve ilk filmden hayatta
kalan bir adam kurtuluyor. Katilimiz kızı yakalıyor ve yeni deney oyuncağı
olarak alıyor fakat adam aklını kullanıp kaçıyor.
Kızın babasının
arkası sağlam olunca kaçan adam ile irtibata keçip kızını kurtarmak için ondan
yardım istiyor. Dahası ona silahlı bir ekip veriyor ve bu ekip ile birlikte
katili öldürmeye gidiyorlar. Gittikleri yer ise tam bir tuzak tarlası
diyebiliriz. Söz konusu tuzaklar oluncada kurtarma operasyonu bir anda
kendilerini kurtarma çabasına dönüyor.
Koleksiyoncu 2
filminin ölümlerini izlemek için yine sağlam bir mide lazım. İlk ölümler
dışındakiler pek yaratıcı değil fakat yine de kan gövdeyi götürüyor. Filmin
sonunu gördükten sonra devam filminin geleceği de anlaşılıyor. Bakalım bunu
daha ne kadar uzatacaklar insan merak ediyor.
Hazine Avcısı'nın Maceraları
Tam bir animasyon hastasıyım ve her fırsatta yeni vizyona girenleri izlemeye çalışıyorum. Hazine Avcısı’nın Maceraları filmi de son zamanlarda iyi bir çıkış yakalayan İspanyol sinemasının bir ürünü. Genel de Avrupa sineması animasyon konusunda her ne kadar iyi bir çıkış yakalasa da kalite açısından hala Hollywood’un çok gerisindeler.
Filmde bir adamın çocukluğundan beri hayalini kurduğunu hazine avcılığı mesleğini sonunda bir şekilde elde etmesi anlatılıyor diyebiliriz. İnşaat işinde çalışan ve toprağın altından çıkan herşeye hazine gözü ile bakan fakat her seferinde hayal kırıklığına uğrayan bu adamın fırsat kapısına gelir ve kaza eseri kendini Peru’da bulur. Burada da yanlış anlaşılmalar sonrası kendini kayıp bir hazinenin peşinde bulur.
Tabi hayal dünyası ile gerçek dünya arasında çok fark vardır ve işler hayallerde olduğu gibi gitmez. Fakat hayalini kurduğu işi yapmanın zevki ona yeter ve bunu başarmak için herşeyi yapar.
Filmin konusu gayet basit. Animasyon filmleri genel de komik olur fakat bu filmde öyle pek güldüğünüz sahne olmuyor. Her animasyon filminde olduğu gibi bundada ilgiyi üzerine çekmesi için sevimli bir köpek ile kuş kullanılmış. Onların sahneleri dışında sizi güldüren birşey olmuyor. Ayrıca o yardımcıyı görünce insanın aklına Türkiye’deki seyyar satıcılar gelmiyor değil.
Filmde bir adamın çocukluğundan beri hayalini kurduğunu hazine avcılığı mesleğini sonunda bir şekilde elde etmesi anlatılıyor diyebiliriz. İnşaat işinde çalışan ve toprağın altından çıkan herşeye hazine gözü ile bakan fakat her seferinde hayal kırıklığına uğrayan bu adamın fırsat kapısına gelir ve kaza eseri kendini Peru’da bulur. Burada da yanlış anlaşılmalar sonrası kendini kayıp bir hazinenin peşinde bulur.
Tabi hayal dünyası ile gerçek dünya arasında çok fark vardır ve işler hayallerde olduğu gibi gitmez. Fakat hayalini kurduğu işi yapmanın zevki ona yeter ve bunu başarmak için herşeyi yapar.
Filmin konusu gayet basit. Animasyon filmleri genel de komik olur fakat bu filmde öyle pek güldüğünüz sahne olmuyor. Her animasyon filminde olduğu gibi bundada ilgiyi üzerine çekmesi için sevimli bir köpek ile kuş kullanılmış. Onların sahneleri dışında sizi güldüren birşey olmuyor. Ayrıca o yardımcıyı görünce insanın aklına Türkiye’deki seyyar satıcılar gelmiyor değil.
Jack Reacher
Tom Cruise’un hayatının hatasını Steven Spielberg ile ayrı düşmesi ile yaptı ve o günden beri O’nu doğru düzgün bir filmde görmek mümkün olmuyor. Mükemmel bir oyuncu olduğuna kuşku yok fakat Steven Spielberg ile ve sonrası olarak baktığımızda O’nu mükemmel yapan Steven Spielberg’miş gibi görünüyor.
Jack Reacher filminde yine Christopher McQuarrie ile çalışıyor. Daha önce birlikte Volkeri gibi berbat bir filme imza atmışlardı ve Jack Reacher o filmden biraz daha iyi olsa da mutlaka izleyin denilecek tarzda bir film değil. İşin daha kötüsü herkesin büyük beğenisini kazana Görevimiz Tehlike serisinin beşinci filmini de birlikte yapacak olmaları. Dahası Tom Cruise’u herkese tanıtan film olan Top Gun filminin ikincisi de bu ikiliye emanet.
Jack Reacher aslında Lee Child’in çok satan kitabının ismi. Kitaptan beyazperdeye aktarıldı fakat kitaptaki duyguları filmde bulamıyorsunuz.
Bir gün 5 kişi keskin nişancı tarafından rastgele öldürülür ve polis yapanı birkaç saat içinde yakalar. İtiraf etmesi istendiğinde ise Jack Reacher ismini verir. Jack Reacher askeri polistir ve görevinde mükemmeldir fakat nedensiz yere işi bırakmış ve ortadan kaybolmuştur. Nasıl bulacaklarını düşünürken çıka gelir. Gelmesinin nedeni ise şüpheli yıllar önce askerde iken de nedensiz yere birkaç kişiyi öldürmüş ve Jack Reacher tarafından yakalanmıştır fakat sonra affedilmiş ve Jack Reacher o zaman bir daha böyle bir şey olursa yakasına yapışacağına dair söz vermiştir. Yani adamımız şüpheliyi hapse boylamak için çıka gelmiştir fakat olayı araştırdıkça onun masum olduğunu ve işlerin çok karmaşık olduğunu anlar.
Filmin konusu aslında gayet güzel fakat yazar filmin sonunu getirememiş. Olaylar gelişirken çok daha şaşırtıcı bir son bekliyorsunuz fakat deyim yerinde ise sonda işler sokak kavgasına dönüşüyor. Bu kadar işi yapan bir mafya bu kadar basit bir savunma yapıyor.
Dedektiflik filmlerini sevenler için iyi bir seçim diyebilirim fakat bunun dışında merakla izlemenizi sağlayan fakat sonda hayal kırıklığı yaratan bir film olduğunu söyleyebilirim. Tom Cruise’un son zamanlardaki en iyi filmi olduğu ise kuşkusuz. Tom Cruise'u artık Gece ve Gündüz gibi romantik komedi tarzı yada Uzak Ufuklar gibi romantic aşk filmleri ile görmek istiyoruz.
Jack Reacher filminde yine Christopher McQuarrie ile çalışıyor. Daha önce birlikte Volkeri gibi berbat bir filme imza atmışlardı ve Jack Reacher o filmden biraz daha iyi olsa da mutlaka izleyin denilecek tarzda bir film değil. İşin daha kötüsü herkesin büyük beğenisini kazana Görevimiz Tehlike serisinin beşinci filmini de birlikte yapacak olmaları. Dahası Tom Cruise’u herkese tanıtan film olan Top Gun filminin ikincisi de bu ikiliye emanet.
Jack Reacher aslında Lee Child’in çok satan kitabının ismi. Kitaptan beyazperdeye aktarıldı fakat kitaptaki duyguları filmde bulamıyorsunuz.
Bir gün 5 kişi keskin nişancı tarafından rastgele öldürülür ve polis yapanı birkaç saat içinde yakalar. İtiraf etmesi istendiğinde ise Jack Reacher ismini verir. Jack Reacher askeri polistir ve görevinde mükemmeldir fakat nedensiz yere işi bırakmış ve ortadan kaybolmuştur. Nasıl bulacaklarını düşünürken çıka gelir. Gelmesinin nedeni ise şüpheli yıllar önce askerde iken de nedensiz yere birkaç kişiyi öldürmüş ve Jack Reacher tarafından yakalanmıştır fakat sonra affedilmiş ve Jack Reacher o zaman bir daha böyle bir şey olursa yakasına yapışacağına dair söz vermiştir. Yani adamımız şüpheliyi hapse boylamak için çıka gelmiştir fakat olayı araştırdıkça onun masum olduğunu ve işlerin çok karmaşık olduğunu anlar.
Filmin konusu aslında gayet güzel fakat yazar filmin sonunu getirememiş. Olaylar gelişirken çok daha şaşırtıcı bir son bekliyorsunuz fakat deyim yerinde ise sonda işler sokak kavgasına dönüşüyor. Bu kadar işi yapan bir mafya bu kadar basit bir savunma yapıyor.
Dedektiflik filmlerini sevenler için iyi bir seçim diyebilirim fakat bunun dışında merakla izlemenizi sağlayan fakat sonda hayal kırıklığı yaratan bir film olduğunu söyleyebilirim. Tom Cruise’un son zamanlardaki en iyi filmi olduğu ise kuşkusuz. Tom Cruise'u artık Gece ve Gündüz gibi romantik komedi tarzı yada Uzak Ufuklar gibi romantic aşk filmleri ile görmek istiyoruz.
The Man with the Iron Fists
RZA iyi bir müzik sanatçısı olabilir ama senaryo yazmaktan ve film yönetmekten uzak dursun gerçekten. Bu kadar berbat bir film en son ne zaman izledim hatırlamıyorum. Filmin adını hatırlamıyorum fakat bir filmde senarist bir adam vardı ve sürekli kavgalı şeyler yazardı. Film yapımcısı da neden kavga ediyorlar diye sorduğunda cevap veremiyordu. Bu filmde öyle bir şey olmuş. RZA’nın gerçekten çok saçma bir hayal gücü varmış. Biraz da oturaklı olsaymış iyiymiş.
Filmin konusu Çin’de geçiyor. Kralın altınlarını ele geçirmek için Gümüş Aslan Altın Aslanı öldürür. Babasının intikamını almak isteyen bir adam da Gümüş Aslanı öldürmek için kasabaya gelir. Kral’ın casusu da ne olur ne olmaz diye kasabaya gelir. Hepsi kasabanın genel evinde toplanır. Diğer tarafta herkese silah yapan bir adam vardır ve ihaneti öğrenilince elleri kesilir. O da kendine demirden eller yapar. Her ne hikmetse eller onu sanki ölümsüz yapar ama vücut hala insan vücudu fakat kimse bunu akıl edemez.
Filmin sonunda ise klasik olarak herkesin rakibi bellidir. Bu bile filmin ne kadar amatör bir şekilde yazıldığını gösteriyor.
En garibime giden ise böyle bir oyuncu kadrosunun bu filmde oynamayı nasıl kabul ettikleri. Russell Crowe, Lucy Liu, Rick Yune. Üçüde sinema dünyasında oldukça tanınan isimler. Özellikle Russell Crowe gibi bir ismi nasıl oynatmış akıl almıyor.
Saçma sapan bir film izlemek istiyorsanız tam size göre bir film. Berbat bir gişe hasılatı yaptı ve herkesten olumsuz not aldı. Siz de izleyip olumsuz bir şeyler yazmak istiyorsanız izlemenizi tavsiye ederim.
Filmin konusu Çin’de geçiyor. Kralın altınlarını ele geçirmek için Gümüş Aslan Altın Aslanı öldürür. Babasının intikamını almak isteyen bir adam da Gümüş Aslanı öldürmek için kasabaya gelir. Kral’ın casusu da ne olur ne olmaz diye kasabaya gelir. Hepsi kasabanın genel evinde toplanır. Diğer tarafta herkese silah yapan bir adam vardır ve ihaneti öğrenilince elleri kesilir. O da kendine demirden eller yapar. Her ne hikmetse eller onu sanki ölümsüz yapar ama vücut hala insan vücudu fakat kimse bunu akıl edemez.
Filmin sonunda ise klasik olarak herkesin rakibi bellidir. Bu bile filmin ne kadar amatör bir şekilde yazıldığını gösteriyor.
En garibime giden ise böyle bir oyuncu kadrosunun bu filmde oynamayı nasıl kabul ettikleri. Russell Crowe, Lucy Liu, Rick Yune. Üçüde sinema dünyasında oldukça tanınan isimler. Özellikle Russell Crowe gibi bir ismi nasıl oynatmış akıl almıyor.
Saçma sapan bir film izlemek istiyorsanız tam size göre bir film. Berbat bir gişe hasılatı yaptı ve herkesten olumsuz not aldı. Siz de izleyip olumsuz bir şeyler yazmak istiyorsanız izlemenizi tavsiye ederim.
Here Comes the Boom
Kevin James son zamanlarda komedi deyince akla gelen ilk isimlerden biri oldu. Yer aldığı filmler gerçekten eğlenceli ve kaliteli yapımlardı. Bu yüzden isminin geçtiği bir film olduğunda filmin içeriğine bakmadan film severleri sinemalara çekebilen biri.
Son filmi de tam onun tarzında bir film. Şişmanlığını kullanarak ve kendisi ile dalga geçerek izleyenleri güldürmeye devam ediyor. Her ne kadar filmin konusu biraz fazla basit kalsa da yine de eğlenceli birkaç saat geçiriyorsunuz.
Voss işini sevmeyen ve savsaklayan bir öğretmendir. Okul bütçede kesintiye gidip müzik derslerini kaldırmayı planlayınca Voss en yakın arkadaşının işini koruması için planlar yapmaya başlar. En mantıklı plan da para için yenilmektir. Evet, Voss sokak dövüşlerine katılır ve her yenildiğinde para kazanır. Bir gün şans eseri kazanır ve kazanabileceğinin de farkına varır. Fakat tam bu sırada Amerikan mucizesi olur ve şampiyonun rakibi çekilince onun yerine dövüşecek biri gerekir ve Voss’un hikayesi izleyenleri çekmek için mükemmeldir. Voss’un yapması gereken basittir. Çıkıp yenilmek fakat son dakikada işler biraz değişir.
Film sonu dışında yeterince güzel. Sonunun kötü olması ise biraz Rocky filmine benzetmeleri olmuş. Birden gaza gelip rakibini yenmesi yerine daha komik ve gerçekçi bir şey yapılabilirmiş.
Son filmi de tam onun tarzında bir film. Şişmanlığını kullanarak ve kendisi ile dalga geçerek izleyenleri güldürmeye devam ediyor. Her ne kadar filmin konusu biraz fazla basit kalsa da yine de eğlenceli birkaç saat geçiriyorsunuz.
Voss işini sevmeyen ve savsaklayan bir öğretmendir. Okul bütçede kesintiye gidip müzik derslerini kaldırmayı planlayınca Voss en yakın arkadaşının işini koruması için planlar yapmaya başlar. En mantıklı plan da para için yenilmektir. Evet, Voss sokak dövüşlerine katılır ve her yenildiğinde para kazanır. Bir gün şans eseri kazanır ve kazanabileceğinin de farkına varır. Fakat tam bu sırada Amerikan mucizesi olur ve şampiyonun rakibi çekilince onun yerine dövüşecek biri gerekir ve Voss’un hikayesi izleyenleri çekmek için mükemmeldir. Voss’un yapması gereken basittir. Çıkıp yenilmek fakat son dakikada işler biraz değişir.
Film sonu dışında yeterince güzel. Sonunun kötü olması ise biraz Rocky filmine benzetmeleri olmuş. Birden gaza gelip rakibini yenmesi yerine daha komik ve gerçekçi bir şey yapılabilirmiş.
Yedi Psikopat
Filmin oyuncu kadrosunu görünce filmi izlemek istiyorsunuz fakat tam bir hayal kırıklığından başka bir şey değil. Böyle bir filmde Colin Farrel, Christopher Walken ve Woody Harrelson’u nasıl bir araya getirmişler şaşırıyor insan.
Film, filmde anlatılan hikayenin nasıl yazıldığını anlatıyor. Böylece sanki bunlar yaşanmış ve bu yaşananlardan yola çıkarak bu filmin senaryosu yazılmış gibi bir izlenim oluşuyor.
Bir sinema yazarı yeni bir film yazmaya karar ve bunun içinde Yedi Psikopat ismini bulur. Şimdi kafasında yedi tane psikopat canlandırmaya çalışır ve yakın arkadaşları da ona yardım eder. Bu arkadaşların işi ise köpekleri çalıp başına ödül konulduğunda onları bulmuş gibi davranarak sahibine vermeleri ve ödülü kazanmalarıdır. Fakat bir gün bir mafya babasının köpeğini çalarlar ve işler karışır. Mafya babası tam bir psikopattır ve köpeğini bulmak için iyice acımasız olur. Fakat mafya babasının bilmediği gerçek ise köpeği çalanlarında tam birer psikopat olmasıdır. Sonunda yeni psikopat bulunur fakat şimdi filmin sonunu yazmak kalmıştır ve bunun içinde olayların bire bir yaşanması gerekir.
Film normalde komedi filmi fakat sizi güldüren bir şey olmuyor. Film boyunca sizi şaşırtan bir şeyler de olmuyor. Aslında yedinci psikopatı görünce biraz şaşırıyorsunuz fakat ondan sonrası da gelmiyor. Filmin sonu ise çok basit olmuş.
Film, filmde anlatılan hikayenin nasıl yazıldığını anlatıyor. Böylece sanki bunlar yaşanmış ve bu yaşananlardan yola çıkarak bu filmin senaryosu yazılmış gibi bir izlenim oluşuyor.
Bir sinema yazarı yeni bir film yazmaya karar ve bunun içinde Yedi Psikopat ismini bulur. Şimdi kafasında yedi tane psikopat canlandırmaya çalışır ve yakın arkadaşları da ona yardım eder. Bu arkadaşların işi ise köpekleri çalıp başına ödül konulduğunda onları bulmuş gibi davranarak sahibine vermeleri ve ödülü kazanmalarıdır. Fakat bir gün bir mafya babasının köpeğini çalarlar ve işler karışır. Mafya babası tam bir psikopattır ve köpeğini bulmak için iyice acımasız olur. Fakat mafya babasının bilmediği gerçek ise köpeği çalanlarında tam birer psikopat olmasıdır. Sonunda yeni psikopat bulunur fakat şimdi filmin sonunu yazmak kalmıştır ve bunun içinde olayların bire bir yaşanması gerekir.
Film normalde komedi filmi fakat sizi güldüren bir şey olmuyor. Film boyunca sizi şaşırtan bir şeyler de olmuyor. Aslında yedinci psikopatı görünce biraz şaşırıyorsunuz fakat ondan sonrası da gelmiyor. Filmin sonu ise çok basit olmuş.
Vahşiler - Savages

Filmde iki dost var fakat o kadar yakın dostlarki aynı sevgiliyi paylaşmak dostluklarını etkilemiyor ve uyuşturucu işine girerek köşeyi dönüyorlar. Ünvanlarının yayılması sonucu mafya da işe dahil olmak istiyor ve onlara ortaklık teklif ediyor. Ortaklığı kabul etmeyince de ikilinin ortak sevgilisi kaçırıyorlar. Bunun üzerine sevdikleri kadını kurtarmak için mafya ile adeta bir savaşın içine giriyorlar ve planları istedikleri gibi işliyor.
Filmin konusu bu şekilde ama bunu çok sıkıcı bir şekilde anlatıyor. Film boyunca sıkılıyorsunuz ve bitse de gitsek moduna giriyorsunuz. Zaten filmin sonuna doğru gittikçe bazı olaylar çok basite iniyor ve bu kadar da olmaz şekline dönmeye başlıyor. Özellikle sonu çok saçma bitiyor.
Filmin tek güzel tarafı Benicio Del Toro’nun mükemmel oyunculuğu. Son zamanlarda izleyebileceğiniz en mükemmel kötü adam karakterini canlandırdığını söyleyebilirim. Bunun dışında filmde zevk veren birşeyler yok.
Arthur Christmas

Filmde iyice yaşlanmış Noel Babayı onun iki oğlunu ve babasını görüyoruz. Yani babadan oğla geçen bir düzen var ve tüm hediye operasyonunu yöneten büyük oğlan bu sene ünvanın kendisine geçmesini bekler. Diğer tarafta ise çok sakar olan ve bu yüzden en basit iş olan mektupları okuma cevaplama işini yapan küçük oğlan vardır. Hediye operasyonu yine mükemmel gider ve tüm hediyeler dağıtılır fakat bir kişi hariç. Milyonlarca hediyenin yanında bir hediye önemsiz gibi görülür fakat ufaklık bunu bir türlü kabullenemez ve sonunda hediyeyi kendi vermeye karar verir. Büyük Baba Noel babanın da gazı ile yola koyulur fakat bu iş sandığı kadar kolay değildir.
Arthur Christmas filmi aslında tek bir konuya odaklanıyor. Her çocuk değerlidir ve tek bir çocuk bile geride kalamaz. Buna en fazla duyarlı olan da sonunda Noel Baba görevini üstleniyor zaten ama film boyunca onun maceralarını izlemek oldukça komik. Bazı şakalar sizi çok güldürüyor ve film boyunca eğleniyorsunuz ve zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Henüz izlemediyseniz mutlaka izlemeniz gereken güzel bir sinema filmi.
Gözüm Üzerinizde - The Watch
Ben Stiller filmleri her zaman hoşuma gider ve Hollywood’un en yetenekli komedyen oyuncularından biri olduğuna inanırım. Yanında son zamanların tanınan ismi Jonah Hill ve Vince Vaughn da olunca film bir anda kaçırılmaması gereken bir film oluyor fakat beklenilenden kötü olduğu kesin.
Film klasik bir hikaye olan uzaylıların istilasını komik bir şekilde anlatmaya çalışmış ama pek becerememiş. Bir alışveriş mağazasında müdür olan bir sosyal adam bir sabah işe geldiğinde nöbetçinin vahşice öldürüldüğünü öğrenir. Bunun üzerine katili bulabilmek için gönüllülerden oluşan bir gece devriyesi kurar fakat başlarda umduklarını bulamazlar. Fakat bir gece çarptıkları uzaylı onların gerçekle yüzleşmesine neden olur. Uzaylılar adamın çalıştığı alışveriş mağazasını üst edinmiş ve dünyanın istilası için uzaya sinyal göndermeye çalışırlar. Onları durdurabilecek tek güç ise Gece Devriyesidir.
Film boyunca bir iki komik sahne dışında sizi eğlendirek birşeyler olmuyor. Sürekli birşeyler olacak diye umuyorsunuz fakat umduğunuzu bulamıyorsunuz. Bu yüzden kaliteli komedi filmi arayanlar için tavsiye edilebilecek tarzda bir film olmadığını belirtmek isterim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)