Zootropolis

Son zamanlarda bu kadar eğlenceli bir motive edici bir film izlememiştim. Zootropolis yani Hayvanlar Şehri çok yönlü bir animasyon filmi ve mükemmel bir konusu var.

Film günümüz büyük şehirlerinin güzelliklerini ve zorluklarını hayvanlar üzerinden farklı bir şekilde sunmuş. Her türden insan yani hayvan burada yaşayabiliyor. Bir de bu tür şehirler insana her türlü şansı sunabiliyor ama tabi zor taraftan. Filmde de bir küçük tavşan polis olmaya çalışıyor. Tabi yaşadığı zorluklar fazla. Ama karşısına bir fırsat çıkıyor ve bu fırsatta son zamanların en büyük davasına dönüşüyor. Yani film aynı zamanda polisiye olması ile dikkat çekiyor.

Fakat bu noktası filmi çocuk filminden çıkartıyor diye düşünüyorum. Çocukların bu tarz polisiye detayları anlaması oldukça zor. Bana göre bu yüzden çocuklar arasında yeterince ilgi görmedi. Daha çok yetişkinlere yönelik animasyon filmi olarak kaldı.

Filmin karakterleri de oldukça sempatik. Oyuncak sektörüne oldukça fazla katkı sağlayacağı açık.

Ali Baba ve 7 Cüceler

Cem Yılmaz günümüz Türk film dünyasının en verimli film yapan kişisi. Verimliden kast ettiğim filmi izlemek için verdiğiniz paraya değiyor ve her şeyin ucuzuna kaçmak yerine filmin kalitesini arttırmak için masraftan fazla kaçınmaması gibi incelikler. Günümüzde artık Türk filmlerinin çoğunluğu ucuz filmler olarak dikkat çekiyor. Önüne gelen basit bir fikirden ya da dizi aşkından esinlenip en ucuzundan film çekip izleyenlerin karşısına çıkartıyor.

Cem Yılmaz filmleri bu şekilde değil. Filmler belli bir kalitenin altına kesinlikle inmiyor. Bazen tam bir komedi yapıyor ve eğlendiriyor. Bazen işin içine duygu katıyor ve duygusal bir komedi izliyoruz. Cem Yılmaz filmlerinin tek hayal kırıklığı yaratan kısmı GORA ile komedi dozunu çok yukarda tutması ve herkesin her seferine o dozda bir komedi beklemesi.

Ali Baba ve 7 Cüceler de komedi filmi olarak geliyor. Yani mesaj veren duygusal sahne yok. Fakat komedi dozu da çok yüksek değil. Filmi izlerken eğleniyorsunuz ve hepsi bu. Cem Yılmaz dışında biri yapsa baya iyi film yapmış dersiniz.

Filmde Cem Yılmaz’ın canlandırdığı iki karakterin çakışmasını izliyoruz. Bahçe süsü satan adam kendini insan avının içinde bulunca hayatta kalmak için eğlenceli bir maceranın içine atılıyor. Bunu yaparken de Cem Yılmaz maliyeti pek kısmamış ve ilginç silahlara imza atmış.

Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı

Uzun zamandır bu filmi bekleyenlerden bir tanesiyim. Beklediğime de değdi diyebilirim. Kaptan Amerika Kahramanların Savaşı tam beklediğim gibi mükemmel bir film olmuş.

Filme göre Kaptan Amerika ile Demir Adam karşı karşıya geliyor fakat bu genel olarak filmin son 10 dakikasından oluşuyor. Onun dışında ise kahramanların birbirleri ile mücadelesini izliyoruz. Özellikle havaalanında savaş ya da kavga sahnesi gerçekten mükemmel ötesi.

Filmde birçok kahraman bir araya geliyor. Film olarak izlediğimiz Karınca Adam filme oldukça iddialı ve komik olarak dahil olmuş. Örümcek Adam da Demir Adam tarafında yer alıyor ve yine oldukça komik. Güç olarak da hem Demir Adam hem de Kaptan Amerika denginde olduğu fazlası ile gösteriyor. Yeni katılan Panter Adam ise mükemmel. Filmini merakla bekliyorum. Onun dışında diğer karakterleri tanıyoruz zaten.

Filmde haklı ya da haksız gördüğünüz taraf olmuyor. Kaptan Amerika eski bir dostunu kurtarmaya çalışıyor. Demir Adam için ise işler daha da acıklı bir hal alıyor. O yüzden son kavgadaki tavrını anlamak kolaylaşıyor. Onun yerine kim olsa aynı şeyi yapardı. Yazarlar da filmin sonunu dengelemişler zaten. Demir Adam hem Kaptan Amerika’yı hem de Kış Askerini fena dağıtıyor. Ama Kaptan Amerika’ya dost gibi yaklaştığı için sonunda kaybediyor. Ne de olsa Kaptan Amerika filmi. Filmin en sonu ise merak uyandırıcı. Bundan sonra ikili nasıl bir araya gelecek çok merak ediyorum.

Ip Man 3


Ip Man serisi beğenerek izlediğim serilerden bir tanesi. Hayatımız boyunca Bruce Lee filmleri izledik ve şimdi onun hocasının filmleri yiğidin hakkını vermek gibi bir şey. Donnie Yen önceliğinde seri en başlardan başladı ve öyle devam etti. Serinin üçüncü filminde ise klasik bir mahalle kavgasını konu almışlar. Fakat bunu yaparken de iki farklı sanatı da işin içine dahil etmişler.

Ip Man 3 filminde kahramanımız önce mahallelerini ele geçirmeye çalışan mafyanın adamları ile uğraşıyor. Bu da neredeyse bir kişinin bir ordu ile dövüşmesi gibi bir şey. O yüzden işi biraz abartmışlar diyebiliriz. Tabi sonra işin başındaki adam ile karşılaşıyor. Zaten filmi izleyenlerin beklediği sahne bu. Ama filmin ortasında gelmesi şaşırtıyor. Ip Man ve Mike Tyson ortalarda kapışıyor ve bu kavga normal kavgadan çok farklı. Süre zarfında yapılıyor ve bu süre içinde ikili birbirini yenemeyince berabere bitiyor. Böyle olunca da anlaşma gereği mafya mahalleden çekiliyor fakat IP Man bu kez farklı bir sorun ile uğraşıyor. Bu sorun ile uğraşırken de başka bir düello ortaya çıkıyor ama IP Man bunu kabul etmiyor. Daha sonra eşinin arzusu üzerine son kavga gerçekleşiyor.

IP Man filminin dört güzel yanı var. Birincisi Mike Tyson olan nefen kesici kavga. İkincisi sondaki final kavgası. Üçüncüsü Bruce Lee’nin yeniden filme dahil olması. Sonuncusu ise ki filmi çok güzel yapan IP Man ile eşinin ilişkisi.

Küçük Prens


Küçük Prens kuşkusuz dünyanın en çok okunan kitaplarından bir tanesi. Kitap okumayı sevip de Küçük Prens kitabını okumayan pek yoktur. Böyle olunca da film yapımcıları arada kafalarına estikçe bu mükemmel eseri beyazperdeye de uyarlıyor. Bunun son örneği de Mark Osborne önceliğinde çekilen yeni Küçük Prens filmi.

Filmde aslında küçük bir kızın hikayesi anlatılıyor. Annesi tarafından bir robot gibi yetiştirilen ve gününün her dakikası planlı olan genç kız yeni taşındıkları evde hayatına devam ederken komşusundan gelen kağıttan bir uçak ile merak içinde kalır. Uçakta bir hikayenin başlangıcı yazılmaktadır. Başka küçük kız yaşlı adamı umursamaz ama zamanla merakına yenik düşer. Yaşlı adam ile tanışında Küçük Prens hikayesi ile de tanışır. Küçük Prens’e o kadar inanır ki onu bulmak için yola koyulur. Bulduğu kişi onu hayal kırıklığına uğratır fakat Küçük Prens’in de günümüzün getirdiği robot yaşama kapıldığını anlar ve onu uyandırmak için bir maceraya atılır.

Küçük Prens filmi hikayeyi biraz farklı bir şekilde ele almış ve günümüz dünyasına uyarlanmış. Günümüzün getirdiği iş hayatının insanları nasıl robot haline getirdiğini mükemmel bir şekilde anlatmış. Hayatlarında bir parça hayal gücü ve özgürlük isteyenler mutlaka izlesin.

Deadpool


Son zamanlarda izlediğim en saçma filmlerden bir tanesiydi Deadpool. Karakteri Wolverine serisinden hatırlayacaksınız. Wolverine’in geçmişini anlatan filmde yine Ryan Reynolds’un canlandırdığı kılıçlı çok konuşan bir karakter vardı. İşte Deadpool o karakter ve oradan yola çıkarak yeni bir süper kahraman filmi olarak vizyona sokuldu. Bunu yaparken de Demir Adam’daki ukala karakteri bir üst seviyeye çıkartmışlar ve aksiyondan daha çok komedi filmi yapmışlar.

Zaten serseri olan eski bir özel kuvvet birimi askeri ölümcül hastalığa yakalanınca bir deneyde yer almayı kabul ediyor. Deney sonrası hızlı iyileşebilme yeteneği kazanıyor ama görüntü olarak yaratığa benziyor. Bunun üzerine deneyi yapanları bulup eski haline gelmeye çalışıyor.

Filmde bir de iki adet x-men karakteri eklenmiş. Zaten filmde de bunun dalgası geçiliyor. Bunun dışında karşıdaki kötü adamların çok güçlü olmaları dışında bir yetenekleri yok. İşin komik yanı deadpool ile yolda karşılaştıklarında hemen yenilen adam daha sonra deadpool’un canına okuyabiliyor. Bu da senaryonun ne kadar uyumsuz olduğunun bir kanıtı.

Koskoca aksiyon filminde iki sahne var. Biri ilk baştaki otoban sahnesi, diğeri de en sonrada klasik büyük kapışma sahnesi. Komedi dozu oldukça yüksek ama bunu yaparken de filmden çıkmaları saçma.
Çok zor beğenen biri olan korku filmlerine karşı ayrı bir merakım var ve son zamanlardaki Türk korku filmleri oldukça dikkatimi çekmeye başladı. Fakat üzülerek belirtmem gerekiyor ki yaptığımız korku filmlerinde konudan daha çok görselliğe fazla önem vermeye başladık. Son çıkan türk korku filmlerine baktığımda her zaman makyajın oyunculuk ve hikayeden daha ön planda olduğunu görebiliriz.


Dabbe serisi başlı başına bir makyaj harikası ve bunun üzerine odaklanmış bir seri. Cin Kuyusu, Azap, Vesvese gibi filmlerde sürekli görselliğe dayalı bir film imajı görüyoruz. Durum böyle olunca korkmak daha zor oluyor ve o yüzden yönetmenler korkutmak için böyle makyaj mucizelerini anlık bir hareket ile ekrana yansıtıyorlar ve bu ani tepki korkuya neden oluyor. Bunun dışında konu ile izleyenlerin tüylerini  ürpertmeleri pek görünen bir şey değil.


Hollywood korku öğesi olarak dini motifleri çok fazla kullanıyor. Japonlar ise daha çok günlük yaşantımızdaki alışıla gelmişleri farklı bir açıdan bakarak korku öğesine dönüştürüyor. Türk kültürüne baktığımızda ise her ikisini de bolca bulmam mümkün. Kültürümüzde cin, karabasan vs gibi çok fazla korku öğesi bulunuyor. Son zamanlarda da yönetmenler bunları sıkça kullanıyor ama hikayeye odaklanmak yerine görselliğe odaklandıkları için içerik çok zayıf kalıyor.


Türk korku filmleri kötü demiyorum ve son zamanlarda inanılmaz bir gelişim içinde ama artık makyajdan daha çok hikayeye ve senaryoya odaklanmak gerek. Benim gibi kolay kolay korkmayan insanlar için makyaj ile korku oluşturmak zamanla komediye de dönebiliyor çünkü.