Romantik Komedi 2: Bekarlığa Veda

Romantik Komedi 2: Bekarlığa Veda
Duygusal aşk filmleri mi yoksa romantic komedi tarzı filmler mi daha fazla hoşuma gidiyor bilmiyorum. Fakat Türk yapımı romantic komedi filmi bulmak pek mümkün değil. Aşk Tutulması filmi bu alanda bir numaraydı fakat ondan sonra yenisi hiç gelmedi. Romantik Komedi filmi bir seçenek olarak ortaya çıktı fakat beklentinin altındaydı. Yine de bu serinin ikinci filminin çekilmesine engel olmadı.

Bekarlığa Veda filminin oyuncu kadrosu hemen hemen ilkinin aynısı. Fakat Sinem Kobal ve Gürgen Öz bu kez çok ön plana çıkartılmış Sinem Kobal'ın oyunculu tam bir rezillik. Aşk filminde oynuyorsan ve evlenme noktasına geldiysen adamın yanağından öpmezsin öpüşürsün. Erkek arkadaşın kıskanıyorsa da bu tarz filmde oynamazsın olur biter.

Gürgen Öz ise adeta filmi taşımış diyebiliriz. Zaten filmin Komedi kısmını birtek o yapıyor. Romantik kısmı ise filmde hiç yok. Birbirinden farklı 3 ilişki var fakat romantizme dair tek birşey bile akıl edememişler. Bu da filmin ne kadar zorlama olduğunu gösteriyor.

Her hafta en az bir Türk filmi vizyona sokuluyor ve yıla vursan 52 tane film yapar. Fakat aralarında bir yada iki tane adam gibi film çıkıyor. Daha sonra Türk filmleri iyidir yabancıları desteklemeyin sinema gelişsin diyorlar. Gerçekten yazık.

Crood'lar - The Croods

Crood'lar - The Croods
Filmin fragmanını izledikten sonra beklentim biraz yükselmişti fakat filmi izledikten sonra beklentimin çok altında bir film olduğunu söyleyebilirim.

Crood’lar filminin arkasında animasyon dünyasının saygın isimlerinden Chris Sanders var. Zaten filmdeki ince mesajlar tam onun tarzında ve bunu görebiliyorsunuz.

Film en fazla sempatik karakter olmayışından kaybediyor. Belki taş devrini işlediği için kaba karakterler var fakat en azından aradan bir iki karakter çıkartılabilirdi gibime geliyor. En kötü olan ise filmin seslendirmesinde yer alan Nicolas Cage’in karakter ile hiç uymaması. Hatta izlerken bana çok itici geldi fakat sizler ne düşünürsünüz bilmiyorum.
Filmde taş devrinde hayatta kalmaya çalışan bir ailenin hikayesi anlatılıyor. Yeniliklere kapalı olan ve bu sayede hayatta kalmayı başaran aile, bir deprem sonrası mağaralarının yok olması ile yeni bir arayış içine girerler. Fakat bu arayış yeni yerler demektir ve çok tehlikelidir. Onlara Guy adındaki yenilikçi ve maceraperest genç yardım eder ve birlikte yeni bir hayata doğru yol alırlar.
Filmin konusu güzel fakat pek komik olduğu söylenemez. Bir kaç sahne dışında pek güldürmüyor fakat pek çok yerde gülümsettiği oluyor. 

Man of Steel - Süperman

Batman üçlemesinden sonra yeni Süperman filmi için işin başına Christopher Nolan getirilince herkes gibi benim de beklentilerim çok artmıştı. Yönetmen koltuğuna da görsel efekt uzmanı Zack Snyder oturunca beklentiler kat ve kat artmıştı. Ortaya yine güzel bir film çıkmış ama mükemmel değil.

İlk film olduğu için hikayenin en başından başlanılmış. Kal-El’in yani Süperman’in dünyaya gönderilmesi. Olağandışı bir çocuk olarak büyümesi ve bu yüzden biraz dışlanması. Nerden geldiğini bulmak için yollara düşmesi. Sonunda buzulların dibinde gizemli bir geminin bulunması ve gerçekte kim olduğunu öğrenmesi. Buraya kadar olan filmin klasik bilgilendirme kısmı. Film aslında bundan sonra başlıyor.

Kal-El dünyaya gönderilirken yanında genetik şifreler ile gönderilir. Bu genetik şifrenin peşinde olan General Zod’a onun izini bulur ve dünyaya gelir. Dünyaya yeni gezegenleri yapmaya kararlıdır ve böylece Süperman ile arasındaki savaş başlar.

Christopher Nolan gerçekten senaryoyu çok güzel yazmış. Süperman ile ilgili kafadaki bir çok soru işaretini cevaplıyor. Dahası diğer filmlerdeki anlamsızlıkları anlamlı hale getiriyor. Örneğin Süperman’in kıyafetinin nereden geldiği, S’in onun gezegeninde umutun sembolü olduğu, onun dünyada neden bu kadar güçlü olduğu vs. gibi.

Süperman’de seri haline getirilecek mi bilmiyorum ve beklenti o yönde fakat seriye iyi bir giriş yaptıkları kesin. Batman serisi nedeni ile beklenti çok daha yüksekti fakat o seriye girişte biraz sönük kalmış ve sonradan açılmışlardı. Umarım aynısı şimdide olur.

Hızlı ve Öfkeli 6 - Fast & Furious 6

Hızlı ve Öfkeli 6 - Fast & Furious 6
Hızlı ve Öfkeli serisi artık sinema klasiklerine doğru gidiyor. İlk film mükemmeldi fakat daha sonra kadroyu bir türlü koruyamadılar ve ardı ardına rezil filmlere imza attılar. Olan serinin dördüncü filmi ile oldu. Tüm kadro tekrardan bir araya geldi. Senaryo olarak da çok sağlam olunca serinin 4 ve 5. Filmleri bir anda en iyi filmler listesine girdi diyebiliriz. O yüzden böyle devam edecek umudu ile serinin altıncı filmini büyük merakla bekliyordum fakat tam bir hayal kırıklığı oldu.

Filmde kadro bire bir korunmuş ve dahası süpriz olarak öldü olarak bildiğimiz Michelle Rodriguez’i de geri getirmişler. Fakat senaryoyu o kadar zayıf yapmışlar ki yani akıllarına sadece üç fikir gelmiş ve bu üç fikiri uygulamak için sinema filmi çekmişler.
Birincisi arabaları havalarda uçurmak için o yatsı arabaları çıkarmışlar ve şehir içinde kovalamaca amansızca devam ediyor ve adamlar kaçıyor fakat adama sorarlar böyle büyük şehirde hava desteği yani helikopter ile takip vs yok mu da adamlar ortadan o kadar yok oluyor.
İkinci olarak filme tank sokmuşlar ki filmin en güzel yanı buydu zaten. Üçüncüsü ise uçağı indirme sahnesiydi ki baya uğraştıkları belli. Bunun dışında filmi uzatmak için Brian’ın elini kolunu sallayarak hapise girip çıkması ki nasıl çıkabildiğine dair bilgi yok, sonra en sonda madem adamı hemen kovalayacaklardı neden bıraktılar onu hiç anlamadım. Sanki kızın uçakla geleceğini biliyorlardı.
Her neyse Hızlı ve Öfkeli serisi bu orjinal kadrosu ile ilk kez bu kadar kötü bir filme imza attılar. Yine de izlemek için güzel bir film.

Laz Vampir: Tirakula

Laz Vampir: Tirakula
İnsanları Türk filmlerinden soğutmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu kadar saçma sapan bir filmi yapmayı nasıl başarmışlar akıl mantık almıyor. Bu kadar boş filmlerle uğraşacaklarına başka bir iş yapsınlar daha iyi.

Filmde Karadenizli ile vampirler kralı Drakulanın yolları kesişiyor. Drakula peşindeki Koçoğlu’ndan gizlenmek için Dursun’un bedenine giriyor. Fakat Dursun’un bedenine sahip olabiliyor fakat ruhuna asla. Drakula bir taraftan Dursun ile beden savaşı verirken diğer taraftan Koçoğlu’ndan kurtulmanın yollarını arıyor.

Filmin konusu bu kadar basit. Zaten filmdeki esprilerde bu kadar basitler ve pek eğlendirmiyorlar. Filmde Meral Kaplan tek bir elbise ile filmi tamamlamış. Wilma Elles güzelliği ile dikkat çekiyor fakat gerisi boş. Levent Sülün Bir şeyler yapmaya çalışmış ama filmi kurtarmaya yetmemiş.

Türk sineması böyle saçma sapan filmlerle mi gelişecek bilmiyorum. Bunun gibi 10 filme harcayacakları parayı toplayıp adam gibi bir film yapsalar daha iyi olacak ama işin kolayı bunu gerektiriyor.